Öyle bir şey yazın ki, gerçeğin ötesine geçelim. Düşüncelerimizin sınırlarını zorlayalım, hayal gücümüzü serbest bırakalım ve sıradanlıktan uzaklaşalım. Her satırda bilinmeyen dünyaların kapılarını aralayalım, zihinlerimizde yeni ufuklar açalım. Unutulmaz bir yolculuğa çıkaralım, kelimelerin dansı ile gerçekliği aşalım. Doğru olanın ötesinde, belirsizliğin ve muammaların gölgesinde kaybolalım.

Haber Akışı Forumlar 1- Proto-Türk Dönemi ve İlk Türk Kavimleri İran ve Pers Kaynaklarında Türkler

  • İran ve Pers Kaynaklarında Türkler

    Gönderen KingKong tarihinde 30 Ekim 2024 de 07:17

    Bu çalışma, İran ve Pers kaynaklarında Türklerin nasıl ele alındığını, tarihsel süreç içerisinde Türk-İran ilişkilerinin gelişimini ve karşılıklı etkileşimleri incelemeyi amaçlamaktadır. Türkler ve İranlılar, Orta Asya ve Orta Doğu’nun iki kadim halkı olarak, yüzyıllar boyunca birbirleriyle yakın ilişkiler içinde olmuşlardır. Bu ilişkiler, kimi zaman dostane ve işbirliği içinde, kimi zaman ise rekabet ve çatışma halinde seyretmiştir.

    Çalışmanın önemi, Türk-İran ilişkilerinin tarihsel derinliğini ortaya koyması ve bu iki medeniyetin birbirlerini nasıl algıladıklarını, etkilediklerini ve şekillendirdiklerini göstermesidir. Ayrıca, günümüz Türkiye-İran ilişkilerinin tarihsel arka planını anlamak açısından da bu çalışma büyük bir önem taşımaktadır.

    1.2. Kaynak Değerlendirmesi

    Bu çalışmada kullanılan kaynaklar, geniş bir yelpazede yer almaktadır. Antik Pers metinlerinden başlayarak, İslam öncesi ve sonrası İran kaynaklarına, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait belgelere kadar uzanan bir kaynak çeşitliliği söz konusudur. Özellikle Firdevsi‘nin Şehname‘si, Nizamülmülk‘ün Siyasetname‘si, ve Reşidüddin Fazlullah‘ın Cami’üt-Tevarih‘i gibi klasik eserler, Türkler hakkında önemli bilgiler içermektedir.

    Modern dönem çalışmalarından İrec Afşar‘ın Türkan-e Parsi-gû (Farsça Konuşan Türkler) adlı eseri, Rıza Kurtuluş‘un Türk-İran İlişkileri kitabı ve Osman G. Özgüdenli‘nin Selçuklular adlı çalışması, konunun anlaşılması açısından kritik öneme sahiptir.

    Bunun yanı sıra, arkeolojik bulgular, sikke ve kitabeler de çalışmamızda değerlendirilmiştir. Özellikle Bisütun Yazıtı, Nakş-ı Rüstem kabartmaları ve Taq-e Bostan rölyefleri, erken dönem Türk-İran ilişkileri hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.

    1.1. Çalışmanın Amacı ve Önemi

    Bu araştırmanın temel amacı, İran ve Pers kaynaklarında Türklerin nasıl tasvir edildiğini ve bu tasvirlerin tarihsel süreç içerisinde nasıl değiştiğini ortaya koymaktır. Çalışma, aynı zamanda Türk-İran ilişkilerinin tarihsel derinliğini ve bu ilişkilerin Orta Doğu ve Orta Asya tarihindeki önemini vurgulamayı hedeflemektedir.

    Araştırmanın önemi, şu noktalarda özetlenebilir:

    1. Türk-İran ilişkilerinin tarihsel perspektifini sunması
    2. İki medeniyetin birbirini nasıl algıladığını ve etkilediğini göstermesi
    3. Günümüz Türkiye-İran ilişkilerinin tarihsel arka planını aydınlatması
    4. Orta Doğu ve Orta Asya tarihinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlaması

    1.2. Metodoloji ve Kaynak Değerlendirmesi

    Bu çalışmada, geniş bir yelpazede yer alan kaynaklar kullanılmıştır. Antik Pers metinlerinden başlayarak, İslam öncesi ve sonrası İran kaynaklarına, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait belgelere kadar uzanan bir kaynak çeşitliliği söz konusudur.

    Kullanılan başlıca kaynaklar şunlardır:

    1. Antik Pers Kaynakları: Bisütun Yazıtı, Persepolis tabletleri
    2. Klasik Dönem Eserleri: Firdevsi‘nin “Şehname“si, Nizamülmülk‘ün “Siyasetname“si
    3. İslam Dönemi Kaynakları: Taberi‘nin “Tarih-i Taberi“si, Biruni‘nin “Tahkik-i Hindi“si
    4. Selçuklu ve İlhanlı Dönemi Eserleri: Reşidüddin Fazlullah‘ın “Cami’üt-Tevarih“i
    5. Modern Dönem Çalışmaları: İrec Afşar‘ın “Türkan-e Parsi-gû” (Farsça Konuşan Türkler) adlı eseri, Rıza Kurtuluş‘un “Türk-İran İlişkileri” kitabı

    Bu kaynakların yanı sıra, arkeolojik bulgular, sikke ve kitabeler de çalışmamızda değerlendirilmiştir. Özellikle Bisütun Yazıtı, Nakş-ı Rüstem kabartmaları ve Taq-e Bostan rölyefleri, erken dönem Türk-İran ilişkileri hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.

    1.3. Tarihsel Arka Plan

    Türk-İran ilişkilerinin kökleri, Antik Çağ’a kadar uzanmaktadır. İlk temaslar, Akhamenid İmparatorluğu döneminde (M.Ö. 550-330) başlamış ve sonraki yüzyıllarda giderek yoğunlaşmıştır. Bu ilişkiler, zaman içinde siyasi, ekonomik ve kültürel boyutlar kazanmıştır.

    Sasani İmparatorluğu dönemi (224-651), Türk-İran ilişkilerinin daha belirgin hale geldiği bir dönemdir. Bu dönemde, Göktürk Kağanlığı ile Sasaniler arasında diplomatik ve askeri ilişkiler kurulmuştur.

    İslam’ın yayılması ve Sasani İmparatorluğu‘nun yıkılmasıyla birlikte, Türk-İran ilişkileri yeni bir boyut kazanmıştır. Emevi ve Abbasi dönemlerinde, Türklerin İslam dünyasındaki rolü giderek artmıştır.

    Büyük Selçuklu İmparatorluğu‘nun kurulması (1037), Türk-İran ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu dönemde, Türkler artık İran’ın yönetici sınıfı haline gelmiş ve İran kültürü ile Türk kültürü arasında yoğun bir etkileşim yaşanmıştır.

    Sonraki yüzyıllarda, Moğol İstilası, Timur İmparatorluğu, Safevi Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde Türk-İran ilişkileri farklı boyutlar kazanmıştır.

    Bu tarihsel arka plan, İran ve Pers kaynaklarında Türklerin nasıl ele alındığını anlamak için önemli bir çerçeve sunmaktadır.

    2. Antik Dönemde İran-Türk İlişkileri

    2.1. Akhamenid İmparatorluğu ve Türkler

    Akhamenid İmparatorluğu (M.Ö. 550-330), Antik Pers medeniyetinin en güçlü dönemini temsil etmektedir. Bu dönemde, İmparatorluğun doğu sınırları Orta Asya’ya kadar uzanmaktaydı ve bu bölgede yaşayan Türk toplulukları ile temas kaçınılmazdı.

    2.1.1. Büyük Kyros ve Massagetler

    Büyük Kyros (Kurus) döneminde (M.Ö. 559-530) İmparatorluk, Massagetler ile karşı karşıya gelmiştir. Bazı tarihçiler, Massagetlerin Türk kökenli olduğunu iddia etmektedir. Herodotos‘un aktardığına göre, Kyros, Massaget kraliçesi Tomris ile savaşmış ve bu savaşta hayatını kaybetmiştir [1].

    Bu olay, Türk-İran ilişkilerinin bilinen ilk büyük çatışması olarak kabul edilebilir. Herodotos’un anlatımına göre, Tomris, Kyros’un kesik başını kana batırarak “Kan içmek istiyordun, işte sana kan!” demiştir [2]. Bu anlatı, erken dönem Türk-İran ilişkilerinin ne kadar çetin olabileceğini göstermektedir.

    Olumlu Yön: Bu olay, Türk topluluklarının güçlü liderlik geleneklerini ve savaşçı yeteneklerini göstermesi açısından önemlidir.

    Olumsuz Yön: Ancak aynı zamanda, iki toplum arasındaki ilk büyük çatışmayı temsil etmesi bakımından olumsuz bir başlangıç noktası olmuştur.

    2.1.2. I. Darius ve Saka (İskit) Seferleri

    I. Darius (Daryuş) döneminde (M.Ö. 522-486) İmparatorluk daha da genişlemiş ve Saka (İskit) topraklarına kadar ilerlemiştir. Bisütun Yazıtı‘nda, Darius’un Sakalarla olan mücadelesi detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Yazıtta, “sivri başlıklı Sakalar” (Saka tigraxauda) ve “deniz ötesi Sakalar” (Saka tyaiy paradraya) olmak üzere iki Saka grubundan bahsedilmektedir [3].

    Darius’un Saka seferleri, Pers İmparatorluğu’nun doğu sınırlarını güvence altına alma çabasının bir parçasıydı. Bu seferler sırasında, Persler ve Sakalar arasında yoğun çatışmalar yaşanmıştır.

    Olumlu Yön: Bu dönemde, Pers ve Saka kültürleri arasında bir etkileşim başlamış, özellikle sanat ve el sanatları alanında karşılıklı alışveriş görülmüştür.

    Olumsuz Yön: Ancak, Darius’un seferleri sonucunda birçok Saka topluluğu yerinden edilmiş ve geleneksel yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalmıştır.

    2.1.3. Pers Kaynaklarında İlk Türk İmgeleri

    Akhamenid dönemine ait Pers kaynaklarında, Türk topluluklarına dair ilk imgeler ve tasvirler görülmeye başlanmıştır. Persepolis sarayındaki kabartmalarda, Saka delegelerinin betimlemeleri bulunmaktadır. Bu betimlemelerde, Sakalar karakteristik sivri başlıkları ve kendilerine özgü giysileriyle resmedilmiştir [4].

    Olumlu Yön: Bu tasvirler, Pers İmparatorluğu’nun farklı kültürlere olan ilgisini ve bu kültürleri tanıma çabasını göstermektedir.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu betimlemelerde Sakalar genellikle “barbar” veya “yabancı” olarak nitelendirilmiş, bu da iki kültür arasındaki önyargıların erken dönemlerden itibaren var olduğunu göstermektedir.

    2.2. Hellenistik Dönem ve Partlar

    2.2.1. İskender’in Doğu Seferi ve Türkler

    Büyük İskender‘in M.Ö. 334 yılında başlayan doğu seferi, Türk-İran ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. İskender’in Orta Asya seferi sırasında, Soğdiana ve Baktria bölgelerinde yaşayan Türk toplulukları ile karşılaşması, Hellenistik kültür ile Türk kültürü arasında yeni bir etkileşim alanı açmıştır [5].

    Olumlu Yön: Bu karşılaşma, Türk kültürünün Batı dünyasına tanıtılması açısından önemli bir fırsat olmuştur. Ayrıca, Hellenistik kültürün Orta Asya’ya yayılmasına da katkıda bulunmuştur.

    Olumsuz Yön: Ancak, İskender’in seferleri sırasında yaşanan şiddetli çatışmalar, bölgedeki Türk topluluklarının büyük kayıplar vermesine neden olmuştur.

    2.2.2. Part-Hun İlişkileri

    Part İmparatorluğu (M.Ö. 247 – M.S. 224) döneminde, İran ile Türk toplulukları arasındaki ilişkiler yeni bir boyut kazanmıştır. Özellikle Hun İmparatorluğu‘nun yükselişi ve batıya doğru genişlemesi, Part-Türk ilişkilerini derinden etkilemiştir.

    M.Ö. 1. yüzyılda Hunların batıya göçü, Part İmparatorluğu’nun doğu sınırlarında yeni bir güç dengesi oluşturmuştur. II. Mithridates (M.Ö. 123-88) döneminde, Partlar ile Toharlar arasında yoğun mücadeleler yaşanmıştır. Toharların Türk kökenli olduğu düşünülmektedir [6].

    Olumlu Yön: Hunların baskısı, Partları daha güçlü bir savunma stratejisi geliştirmeye itmiş, bu da imparatorluğun askeri yapısının güçlenmesine katkıda bulunmuştur.

    Olumsuz Yön: Ancak, Hunların ilerleyişi Part İmparatorluğu’nun doğu eyaletlerinde istikrarsızlığa yol açmış, bu bölgelerdeki Part hakimiyetini zayıflatmıştır.

    2.2.3. İpek Yolu’nun Gelişimi ve Türk-İran Etkileşimi

    İpek Yolu‘nun gelişimi, Türk-İran ilişkilerinin ekonomik ve kültürel boyutlarını derinleştirmiştir. Part İmparatorluğu, Çin ile Roma İmparatorluğu arasındaki ticarette aracı rol oynamış, bu da Türk topluluklarıyla olan temaslarını artırmıştır.

    Soğdlar, İpek Yolu ticaretinde aracı rol oynayan önemli bir topluluktu. Hem Türkler hem de İranlılar ile yakın ilişkiler içinde olan Soğdlar, kültürel etkileşimin de önemli aktörlerinden biri olmuştur [7].

    Olumlu Yön: İpek Yolu ticareti, ekonomik refahın artmasının yanı sıra, kültürel alışverişi de beraberinde getirmiştir. Türk ve İran kültürleri arasında yeni bir etkileşim alanı açılmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, ticaret yollarının kontrolü için zaman zaman çatışmalar yaşanmış, bu da bölgedeki istikrarı olumsuz etkilemiştir.

    Bu bölümde, Antik dönemde İran-Türk ilişkilerinin temellerini ve erken dönem etkileşimlerini inceledik. Sonraki bölümlerde, bu ilişkilerin nasıl geliştiğini ve dönüştüğünü ele alacağız.

    3. Sasani İmparatorluğu Dönemi’nde Türk-İran İlişkileri

    3.1. Erken Sasani Dönemi ve Türkler

    Sasani İmparatorluğu (224-651), İran tarihinin en önemli dönemlerinden birini temsil etmektedir. Bu dönemde, Türklerle olan ilişkiler daha da yoğunlaşmış ve karmaşık bir hal almıştır.

    3.1.1. I. Şapur ve Kuşanlarla Mücadele

    I. Şapur (241-272) döneminde, Sasaniler doğuda Kuşan İmparatorluğu ile mücadele etmiştir. Kuşanların etnik kökeni tartışmalı olmakla birlikte, bazı tarihçiler onların Türk kökenli olduğunu savunmaktadır [8].

    I. Şapur’un Kuşanlara karşı düzenlediği seferler, Baktria ve Soğdiana bölgelerinin kontrolü için yapılan mücadelelerin bir parçasıydı. Bu seferler sonucunda, Sasaniler Kuşan topraklarının bir kısmını ele geçirmiş ve bölgede Kuşanşah adı verilen bir vasal devlet kurmuşlardır [9].

    Olumlu Yön: Bu mücadeleler sırasında, iki kültür arasında önemli etkileşimler yaşanmış, özellikle sanat ve mimari alanında karşılıklı alışveriş görülmüştür. Örneğin, Kuşan sanatının bazı unsurları Sasani sanatında kendine yer bulmuştur.

    Olumsuz Yön: Ancak, uzun süren savaşlar her iki tarafın da kaynaklarını tüketmiş ve bölgede istikrarsızlığa yol açmıştır. Ayrıca, bu çatışmalar İpek Yolu ticaretini de olumsuz etkilemiştir.

    3.1.2. Sasani Sanatında Türk Motifleri

    Sasani sanatı, İmparatorluğun geniş sınırları ve farklı kültürlerle olan etkileşimi nedeniyle zengin bir çeşitlilik göstermektedir. Bu dönemde, Türk motiflerinin Sasani sanatına girdiği görülmektedir.

    Taq-e Bostan rölyeflerinde, Türk savaşçılarının betimlemeleri bulunmaktadır. Bu rölyeflerde, Türk savaşçıları karakteristik giysileri ve silahlarıyla resmedilmiştir [10]. Ayrıca, Sasani metalişçiliğinde de Türk etkisi görülmektedir. Özellikle at koşum takımları ve zırhlarda Türk tarzı desenler kullanılmıştır.

    Olumlu Yön: Bu etkileşim, Sasani sanatının zenginleşmesine ve çeşitlenmesine katkıda bulunmuştur. Türk motiflerinin Sasani sanatına girmesi, iki kültür arasındaki yakın temasın bir göstergesidir.

    Olumsuz Yön: Ancak, bazı Sasani sanatçıları ve elit kesimi, yabancı unsurların sanata girmesini kültürel bir tehdit olarak algılamış olabilir. Bu durum, zaman zaman kültürel çatışmalara yol açmış olabilir.

    3.2. Geç Sasani Dönemi ve Göktürkler

    Geç Sasani döneminde, Türk-İran ilişkileri yeni bir boyut kazanmıştır. Özellikle Göktürk Kağanlığı‘nın kurulması (552) ile birlikte, Sasaniler güçlü bir rakiple karşı karşıya kalmıştır.

    3.2.1. I. Hüsrev Anuşirvan ve Göktürk İttifakı

    I. Hüsrev (Anuşirvan) (531-579) döneminde, Sasaniler ile Göktürk Kağanlığı arasında yoğun diplomatik ve askeri ilişkiler yaşanmıştır. 552 yılında Göktürklerin Juan-juanları yenilgiye uğratmasının ardından, Sasaniler ile Göktürkler arasında bir ittifak kurulmuştur [11].

    Bu ittifakın temel amacı, ortak düşman olarak görülen Akhunlara (Eftalitler) karşı mücadele etmekti. 555 yılında, Sasani-Göktürk ortak ordusu Akhunları ağır bir yenilgiye uğratmış ve Akhun Devleti’nin yıkılmasına neden olmuştur [12].

    Olumlu Yön: Bu ittifak, Türk-İran işbirliğinin önemli bir örneğidir. İki güç arasındaki diplomatik ilişkiler gelişmiş, karşılıklı elçilik heyetleri gönderilmiştir. Bu süreçte kültürel alışveriş de artmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak bu ittifak uzun sürmemiş, kısa süre sonra Sasaniler ile Göktürkler arasında İpek Yolu’nun kontrolü için rekabet başlamıştır. Bu rekabet, iki güç arasında yeni çatışmalara yol açmıştır.

    3.2.2. Akhunlar (Eftalitler) Sorunu

    Akhunlar (Eftalitler), 5. yüzyılın ortalarından 6. yüzyılın ortalarına kadar Orta Asya’da önemli bir güç olarak varlığını sürdürmüştür. Sasaniler için ciddi bir tehdit oluşturan Akhunlar, aynı zamanda Göktürkler için de potansiyel bir rakipti [13].

    Sasani-Göktürk ittifakı, Akhunların yenilgiye uğratılmasıyla sonuçlanmıştır. Ancak, Akhunların yıkılmasından sonra ortaya çıkan güç boşluğu, Sasaniler ve Göktürkler arasında yeni bir rekabet alanı oluşturmuştur.

    Olumlu Yön: Akhunların yenilgiye uğratılması, bölgede istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmuş ve İpek Yolu ticaretinin güvenliğini artırmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Akhunların ortadan kalkması, Sasaniler ve Göktürkler arasındaki dengeyi bozmuş ve iki güç arasında yeni çatışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

    3.2.3. II. Hüsrev Dönemi ve Göktürk-Bizans Yakınlaşması

    II. Hüsrev (590-628) döneminde, Sasaniler ile Göktürkler arasındaki ilişkiler daha da gerginleşmiştir. Bu dönemde, Batı Göktürk Kağanı Tong Yabgu ile Bizans İmparatoru Herakleios arasında Sasanilere karşı bir ittifak kurulmuştur [14].

    Bu ittifak, Sasani İmparatorluğu’nun iki cephede savaşmak zorunda kalmasına neden olmuştur. 627 yılında gerçekleşen Ninova Savaşı‘nda, Bizans-Göktürk müttefik ordusu, Sasani ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştır.

    Olumlu Yön: Bu ittifak, Türklerin uluslararası diplomasideki etkinliğini göstermesi açısından önemlidir. Göktürkler, büyük güçler arasındaki dengeleri etkileyebilecek bir konuma gelmiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu ittifak Sasani İmparatorluğu’nun zayıflamasına ve sonunda yıkılmasına giden süreci hızlandırmıştır. Bu durum, bölgede uzun süreli bir istikrarsızlığa yol açmıştır.

    3.3. Sasani Kaynaklarında Türk İmgesi

    Sasani dönemi kaynakları, Türkler hakkında önemli bilgiler içermektedir. Bu kaynaklar, Türklerin nasıl algılandığını ve tasvir edildiğini anlamamız açısından büyük önem taşımaktadır.

    3.3.1. Şehname’de Türkler

    Her ne kadar Firdevsi‘nin “Şehname“si İslami dönemde yazılmış olsa da, eserin büyük bir kısmı Sasani dönemini ve öncesini konu almaktadır. Şehname’de Türkler, genellikle İran’ın kuzey ve doğusundaki güçlü komşular olarak tasvir edilmektedir [15].

    Eserde, Afrasyab (Alp Er Tunga) gibi Türk kahramanları önemli roller oynamaktadır. Afrasyab, İran’ın en büyük düşmanlarından biri olarak gösterilse de, aynı zamanda cesur ve güçlü bir hükümdar olarak da tasvir edilmektedir.

    Olumlu Yön: Şehname’de Türkler, güçlü savaşçılar ve yetenekli yöneticiler olarak betimlenmiştir. Bu, Türklerin askeri ve siyasi yeteneklerine duyulan saygının bir göstergesidir.

    Olumsuz Yön: Ancak, Türkler genellikle İran’ın “ötekisi” olarak konumlandırılmış ve çoğu zaman düşman olarak tasvir edilmiştir. Bu durum, iki kültür arasındaki tarihsel gerilimleri yansıtmaktadır.

    3.3.2. Sasani Kitabelerinde Türk Tasvirleri

    Sasani dönemine ait kitabelerde ve rölyeflerde de Türklere dair tasvirler bulunmaktadır. Özellikle Nakş-ı Rüstem ve Taq-e Bostan‘daki rölyefler, Türk savaşçılarının ve elçilerinin betimlemelerini içermektedir [16].

    Bu tasvirlerde Türkler genellikle karakteristik giysileri, başlıkları ve silahlarıyla resmedilmiştir. Özellikle at üzerindeki Türk savaşçı figürleri dikkat çekicidir.

    Olumlu Yön: Bu tasvirler, Sasanilerin Türkleri tanıma ve anlama çabasını göstermektedir. Türklerin askeri yeteneklerine ve kültürel özelliklerine verilen önem, bu betimlemelerde açıkça görülmektedir.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu tasvirlerde Türkler genellikle “yabancı” veya “düşman” olarak konumlandırılmıştır. Bu durum, iki kültür arasındaki önyargıların ve gerilimlerin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

    Sasani İmparatorluğu dönemi, Türk-İran ilişkilerinin yoğunlaştığı ve karmaşıklaştığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde yaşanan siyasi ve askeri olaylar, kültürel etkileşimler ve sanatsal yansımalar, iki toplum arasındaki ilişkilerin çok boyutlu yapısını gözler önüne sermektedir. Sonraki bölümlerde, İslam’ın yayılışı ve sonrasında bu ilişkilerin nasıl dönüştüğünü inceleyeceğiz.

    4. İslam’ın Yayılışı ve Erken İslami Dönemde Türk-İran İlişkileri

    İslam’ın yayılması ve Sasani İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla birlikte, Türk-İran ilişkileri yeni bir boyut kazanmıştır. Bu dönem, hem Türkler hem de İranlılar için büyük değişimlerin yaşandığı bir süreç olmuştur.

    4.1. Emeviler Dönemi

    4.1.1. Kuteybe bin Müslim’in Maveraünnehir Seferleri

    Emevi Halifeliği döneminde (661-750), Müslüman Arapların Orta Asya’ya doğru ilerleyişi, Türklerle doğrudan temasları artırmıştır. Bu dönemin en önemli olaylarından biri, Kuteybe bin Müslim‘in 705-715 yılları arasında düzenlediği Maveraünnehir seferleridir [17].

    Kuteybe bin Müslim’in seferleri sonucunda, Buhara, Semerkand ve Fergana gibi önemli Türk şehirleri İslam hakimiyetine girmiştir. Bu seferler, aynı zamanda İslam’ın Türkler arasında yayılmaya baş

    lamasının da başlangıcı olmuştur.

    Olumlu Yön: Bu seferler sonucunda, İslam dini ve kültürü Türkler arasında yayılmaya başlamış, bu da ileride Türk-İslam sentezinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Ayrıca, Türkler İslam dünyasıyla daha yakın ticari ve kültürel ilişkiler kurma fırsatı bulmuştur.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu seferler sırasında yaşanan şiddetli çatışmalar ve zorla İslamlaştırma çabaları, Türk toplulukları arasında direniş ve kültürel travmaya yol açmıştır. Birçok Türk şehri yağmalanmış ve yerel kültürel miras zarar görmüştür.

    4.1.2. Talas Savaşı ve Sonuçları

    Talas Savaşı (751), Türk-Arap-Çin ilişkileri açısından bir dönüm noktası olmuştur. Bu savaşta, Karluk Türklerinin Abbasilerin yanında yer alması, savaşın sonucunu belirlemiş ve Çin’in bölgedeki etkisini sınırlandırmıştır [18].

    Talas Savaşı’nın en önemli sonuçlarından biri, Türklerin İslamlaşma sürecini hızlandırması olmuştur. Savaştan sonra, birçok Türk boyu İslam’ı kabul etmeye başlamıştır.

    Olumlu Yön: Bu savaş, Türklerin İslam dünyasındaki rolünü artırmış ve Türk-İslam kültürünün oluşumuna katkıda bulunmuştur. Ayrıca, kağıt yapım tekniğinin İslam dünyasına yayılması gibi teknolojik transferler de bu dönemde gerçekleşmiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, Talas Savaşı aynı zamanda Orta Asya’daki güç dengelerini değiştirmiş ve bölgede uzun süreli bir istikrarsızlığa yol açmıştır. Çin’in bölgedeki etkisinin azalması, bir güç boşluğu yaratmış ve bu durum ileride yeni çatışmalara zemin hazırlamıştır.

    4.1.3. Türklerin İslamlaşma Süreci

    Emeviler döneminde başlayan Türklerin İslamlaşma süreci, uzun ve karmaşık bir süreç olmuştur. Bu süreç, sadece dini bir dönüşümü değil, aynı zamanda kültürel ve siyasi bir dönüşümü de beraberinde getirmiştir [19].

    İslamlaşma süreci, Türk toplulukları arasında farklı hızlarda ve farklı şekillerde gerçekleşmiştir. Bazı Türk boyları İslam’ı hızla kabul ederken, diğerleri geleneksel inançlarını daha uzun süre korumuştur.

    Olumlu Yön: İslamlaşma süreci, Türklerin İslam dünyasıyla bütünleşmesini sağlamış ve yeni kültürel sentezlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu süreç, Türklerin İslam medeniyetine önemli katkılar yapmasının önünü açmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu süreç aynı zamanda bazı geleneksel Türk kültür öğelerinin kaybına da neden olmuştur. Ayrıca, İslamlaşma sürecinde yaşanan zorluklar ve çatışmalar, bazı Türk toplulukları arasında travmatik etkiler bırakmıştır.

    4.2. Abbasiler Dönemi

    4.2.1. Türklerin Abbasi Ordusuna Girişi

    Abbasi Halifeliği (750-1258) döneminde, Türklerin İslam dünyasındaki rolü giderek artmıştır. Özellikle Halife Mu’tasım (833-842) döneminde, Türk askerleri ilk kez sistemli bir şekilde Abbasi ordusunda görev almaya başlamıştır [20].

    Türk askerleri, yetenekleri ve sadakatleri nedeniyle kısa sürede orduda önemli mevkilere yükselmişlerdir. Bu durum, Türklerin İslam dünyasındaki siyasi ve askeri etkisinin artmasına yol açmıştır.

    Olumlu Yön: Türklerin Abbasi ordusuna girişi, onların İslam dünyasındaki konumunu güçlendirmiş ve yeni kariyer fırsatları sunmuştur. Ayrıca, Türk askeri geleneklerinin İslam ordularına aktarılmasını sağlamıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Türk askerlerinin artan gücü, zamanla Abbasi yönetiminde iç çekişmelere ve siyasi istikrarsızlığa yol açmıştır. Ayrıca, Arap ve İranlı elitler arasında Türklere karşı bir tepki oluşmasına neden olmuştur.

    4.2.2. Samarra Şehri ve Türk Garnizonu

    Samarra şehrinin kurulması (836), Türklerin Abbasi yönetimindeki artan etkisinin bir göstergesidir. Bu şehir, özellikle Türk askeri birlikleri için inşa edilmiştir [21].

    Samarra’da Türk askerleri için özel mahalleler ve kışlalar inşa edilmiş, bu da Türklerin Abbasi başkentindeki varlığını daha da belirgin hale getirmiştir.

    Olumlu Yön: Samarra’nın kurulması, Türklerin İslam dünyasındaki entegrasyonunu hızlandırmış ve Türk-İslam mimarisinin gelişimine katkıda bulunmuştur. Ayrıca, Türk kültürünün Abbasi başkentinde daha görünür hale gelmesini sağlamıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Türklerin ayrı bir şehirde konuşlandırılması, onların Abbasi toplumundan izole olmalarına ve zamanla bir “devlet içinde devlet” oluşturmalarına yol açmıştır. Bu durum, ileride siyasi çatışmalara zemin hazırlamıştır.

    4.2.3. Abbasi-Türk İlişkilerinin İran Kültürüne Etkisi

    Abbasiler döneminde Türklerin artan etkisi, İran kültürü üzerinde de önemli izler bırakmıştır. Bu dönemde, Türk ve İran kültürleri arasında yoğun bir etkileşim yaşanmıştır [22].

    Özellikle edebiyat ve sanat alanında, Türk motifleri ve temaları İran kültürüne girmeye başlamıştır. Aynı zamanda, İran bürokrasi geleneği de Türk yöneticiler tarafından benimsenmiştir.

    Olumlu Yön: Bu kültürel etkileşim, hem Türk hem de İran kültürünün zenginleşmesine katkıda bulunmuştur. Yeni edebi türler ve sanat formları ortaya çıkmış, bu da İslam medeniyetinin kültürel çeşitliliğini artırmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu etkileşim sürecinde bazı geleneksel İran kültür öğeleri değişime uğramış veya kaybolmuştur. Ayrıca, Türk ve İran kültürleri arasındaki rekabet, zaman zaman siyasi ve sosyal gerilimlere yol açmıştır.

    Bu bölümde, İslam’ın yayılışı ve erken İslami dönemde Türk-İran ilişkilerinin nasıl şekillendiğini inceledik. Sonraki bölümlerde, bu ilişkilerin daha sonraki dönemlerde nasıl geliştiğini ve dönüştüğünü ele alacağız.

    5. İran’da Türk Hanedanları

    İslam’ın yayılmasından sonraki dönemde, İran coğrafyasında birçok Türk hanedanı hüküm sürmüştür. Bu hanedanlar, Türk-İran kültür sentezinin oluşmasında önemli rol oynamışlardır.

    5.1. Gazneliler

    5.1.1. Gazneli Mahmud ve Fetih Politikası

    Gazneli Devleti (963-1186), Türk-İslam tarihinin en önemli devletlerinden biridir. Devletin en güçlü hükümdarı olan Gazneli Mahmud (998-1030), geniş bir coğrafyaya yayılan fetihler gerçekleştirmiştir [23].

    Gazneli Mahmud’un en önemli seferleri Hindistan’a yönelik olmuştur. Bu seferler sonucunda İslam dini ve kültürü Hint alt kıtasına yayılmaya başlamıştır.

    Olumlu Yön: Gazneli Mahmud’un fetihleri, İslam dünyasının sınırlarını genişletmiş ve Türklerin İslam dünyasındaki rolünü güçlendirmiştir. Ayrıca, bu fetihler sonucunda zengin bir kültürel etkileşim ortamı oluşmuştur.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu fetihler sırasında yaşanan şiddet ve yıkım, özellikle Hindistan’da büyük tahribata yol açmıştır. Birçok Hindu tapınağı yıkılmış ve yerel kültürler zarar görmüştür.

    5.1.2. Gazneli Sarayında İran Kültürü

    Gazneliler, Türk kökenli olmalarına rağmen, saraylarında İran kültürüne büyük önem vermişlerdir. Farsça, sarayın resmi dili haline gelmiş ve İranlı bilginler ve sanatçılar sarayda önemli mevkilere getirilmiştir [24].

    Bu dönemde, Gazneli sarayı önemli bir kültür ve bilim merkezi haline gelmiştir. Birçok ünlü şair ve bilgin, Gazneli hükümdarların himayesinde eserler vermiştir.

    Olumlu Yön: Gaznelilerin İran kültürüne verdikleri önem, Türk-İran kültür sentezinin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Bu dönemde, Farsça edebiyat altın çağını yaşamış ve birçok önemli eser ortaya çıkmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, İran kültürünün baskın hale gelmesi, bazı Türk kültür öğelerinin geri planda kalmasına neden olmuştur. Bu durum, zamanla Türk kimliğinin zayıflamasına yol açmıştır.

    5.1.3. Firdevsi ve Şehname’nin Yazılışı

    Gazneli döneminin en önemli kültürel olaylarından biri, Firdevsi‘nin (940-1020) “Şehname” adlı eserini tamamlamasıdır. Firdevsi, bu eseri Gazneli Mahmud’a sunmuştur [25].

    Şehname, İran’ın mitolojik ve tarihsel geçmişini anlatan bir destandır. Eserde, Türkler de önemli bir yer tutmaktadır.

    Olumlu Yön: Şehname’nin yazılması, Fars dilinin ve edebiyatının gelişimine büyük katkı sağlamıştır. Ayrıca, eser Türk-İran kültür etkileşiminin önemli bir ürünüdür.

    Olumsuz Yön: Ancak, Firdevsi’nin eserinin Gazneli Mahmud tarafından yeterince takdir edilmemesi, sanatçı ve hükümdar arasında bir gerginliğe yol açmıştır. Bu olay, Türk hükümdarların İran kültürüne yaklaşımı konusunda tartışmalara neden olmuştur.

    5.2. Büyük Selçuklu İmparatorluğu

    5.2.1. Tuğrul Bey ve Selçukluların İran’a Girişi

    Büyük Selçuklu İmparatorluğu‘nun kuruluşu (1037), Türk-İran ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Tuğrul Bey (1037-1063) önderliğinde Selçuklular, kısa sürede İran coğrafyasına hakim olmuşlardır [26].

    1040 yılında gerçekleşen Dandanakan Savaşı‘nda Gaznelileri yenen Selçuklular, İran’ın büyük bir kısmını ele geçirmiştir. Tuğrul Bey’in 1055 yılında Bağdat’a girmesi ve Abbasi Halifesi tarafından “Doğu’nun ve Batı’nın Sultanı” ilan edilmesi, Selçukluların İslam dünyasındaki konumunu pekiştirmiştir.

    Olumlu Yön: Selçukluların İran’a girişi, Türk-İslam devlet geleneğinin güçlenmesine ve yayılmasına katkıda bulunmuştur. Ayrıca, bu dönemde İran’da siyasi istikrar sağlanmış ve ekonomik gelişme hızlanmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Selçukluların hızlı yükselişi ve yayılması, bölgedeki diğer güçlerle, özellikle de Gazneliler ve Büveyhilerle çatışmalara yol açmıştır. Bu çatışmalar, zaman zaman büyük yıkımlara neden olmuştur.

    5.2.2. Alparslan Dönemi ve Malazgirt Savaşı

    Sultan Alparslan (1063-1072) dönemi, Selçuklu İmparatorluğu’nun en parlak dönemlerinden biri olmuştur. Bu dönemin en önemli olayı, 1071 yılında gerçekleşen Malazgirt Savaşı‘dır [27].

    Malazgirt Savaşı’nda Alparslan, Bizans İmparatoru IV. Romen Diyojen‘i yenilgiye uğratmıştır. Bu zafer, Anadolu’nun Türkleşme sürecini hızlandırmış ve Türklerin Batı’ya doğru ilerleyişinin önünü açmıştır.

    Olumlu Yön: Malazgirt Zaferi, Türklerin Anadolu’ya yerleşmesini sağlamış ve Türk-İslam medeniyetinin yeni bir coğrafyaya yayılmasına olanak tanımıştır. Bu zafer, aynı zamanda Türklerin İslam dünyasındaki prestijini artırmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu zafer sonrasında yaşanan göçler ve fetihler, Anadolu’daki yerleşik nüfus ve kültürler üzerinde büyük bir baskı oluşturmuştur. Bu durum, bölgede uzun süreli demografik ve kültürel değişimlere yol açmıştır.

    5.2.3. Melikşah ve İmparatorluğun Zirvesi

    Sultan Melikşah (1072-1092) dönemi, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun en güçlü dönemi olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde imparatorluk en geniş sınırlarına ulaşmış ve büyük bir ekonomik ve kültürel gelişme yaşanmıştır [28].

    Melikşah döneminde, bilim ve sanata büyük önem verilmiştir. Birçok medrese inşa edilmiş ve bilim adamları desteklenmiştir. Ömer Hayyam gibi önemli bilim adamları ve düşünürler bu dönemde yaşamıştır.

    Olumlu Yön: Melikşah dönemi, Türk-İslam medeniyetinin altın çağlarından biri olmuştur. Bilim, sanat ve edebiyat alanında büyük gelişmeler yaşanmış, İmparatorluk sınırları içinde barış ve refah hakim olmuştur.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu dönemin sonlarına doğru, özellikle Melikşah’ın ölümünden sonra, taht kavgaları ve iç çekişmeler başlamıştır. Bu durum, İmparatorluğun gücünü zayıflatmış ve sonraki dönemlerde yaşanacak çöküşün temellerini atmıştır.

    5.2.4. Nizamülmülk ve İran Bürokrasisinin Etkisi

    Nizamülmülk (1018-1092), Selçuklu döneminin en önemli devlet adamlarından biridir. Nizamülmülk, İran idare geleneğini Selçuklu sistemine adapte etmiş ve devlet yönetiminde büyük reformlar gerçekleştirmiştir [29].

    Nizamülmülk’ün yazdığı “Siyasetname” adlı eser, Türk-İran devlet geleneğinin bir sentezi niteliğindedir. Bu eser, sonraki yüzyıllarda da İslam devletlerinin yönetim anlayışını etkilemeye devam etmiştir.

    Olumlu Yön: Nizamülmülk’ün reformları, Selçuklu devlet yapısının güçlenmesine ve daha etkili bir yönetim sisteminin kurulmasına katkıda bulunmuştur. Ayrıca, İran bürokrasi geleneğinin Türk devlet yapısıyla başarılı bir şekilde sentezlenmesini sağlamıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, İran bürokrasisinin artan etkisi, zaman zaman Türk geleneklerinin geri planda kalmasına neden olmuştur. Ayrıca, Nizamülmülk’ün gücünün artması, saray içinde çekişmelere ve kıskançlıklara yol açmıştır.

    Bu bölümde, İran’da hüküm süren önemli Türk hanedanlarından Gazneliler ve Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nu inceledik. Bu hanedanlar, Türk-İran kültür sentezinin oluşmasında ve İslam medeniyetinin gelişmesinde çok önemli roller oynamışlardır. Sonraki bölümlerde, bu sentezin nasıl devam ettiğini ve dönüştüğünü incelemeye devam edeceğiz.

    6. Moğol İstilası ve Sonrası Dönem

    Moğol İstilası, 13. yüzyılda Türk-İran ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu dönem, büyük yıkımların yaşandığı, ancak aynı zamanda yeni kültürel sentezlerin de ortaya çıktığı bir süreç olmuştur.

    6.1. İlhanlı Devleti

    6.1.1. Hülagü Han ve İlhanlı Devleti’nin Kuruluşu

    İlhanlı Devleti (1256-1335), Moğol İmparatorluğu’nun bir kolu olarak İran’da kurulmuş, ancak zamanla İran kültürünün etkisi altına girmiştir. Hülagü Han (1256-1265) döneminde, İlhanlı Devleti’nin temelleri atılmıştır [30].

    Hülagü’nün 1258‘de Bağdat’ı ele geçirmesi ve Abbasi Halifeliği’ne son vermesi, İslam dünyasında büyük bir şok etkisi yaratmıştır. Bu olay, İslam dünyasının siyasi ve kültürel yapısında köklü değişikliklere yol açmıştır.

    Olumlu Yön: İlhanlı Devleti’nin kurulması, Moğol istilasının yıkıcı etkilerini bir ölçüde azaltmış ve bölgede yeni bir siyasi istikrar sağlamıştır. Ayrıca, Doğu ile Batı arasındaki ticaret ve kültür alışverişi bu dönemde artmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Bağdat’ın yağmalanması ve Abbasi Halifeliği’nin yıkılması, İslam dünyasında büyük bir travmaya neden olmuştur. Birçok kültürel ve bilimsel eser bu süreçte yok olmuştur.

    6.1.2. Gazan Han Dönemi ve İslamiyet’in Kabulü

    Gazan Han (1295-1304) dönemi, İlhanlı Devleti’nde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Gazan Han’ın İslamiyet’i kabul etmesi, İlhanlı Devleti’nde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur [31].

    Bu dönemde, İran kültürü yeniden canlanmış ve Türk-İslam sentezi güçlenmiştir. Gazan Han, birçok reform gerçekleştirmiş ve imar faaliyetlerine önem vermiştir.

    Olumlu Yön: Gazan Han’ın İslamiyet’i kabul etmesi, İlhanlıların yerel halkla bütünleşmesini hızlandırmış ve kültürel etkileşimi artırmıştır. Bu dönemde, bilim ve sanat alanında önemli gelişmeler yaşanmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, İslamiyet’in kabulü, bazı Moğol geleneklerinin terk edilmesine ve Moğol kimliğinin zayıflamasına neden olmuştur. Bu durum, İlhanlı Devleti’nin son dönemlerinde iç çekişmelere yol açmıştır.

    6.1.3. İlhanlılarda Türk-Moğol-İran Sentezi

    İlhanlı Devleti, Türk, Moğol ve İran kültürlerinin bir sentezini oluşturmuştur. Bu sentez, sanat, mimari, edebiyat ve devlet yönetimi gibi birçok alanda kendini göstermiştir [32].

    Özellikle Reşidüddin Fazlullah‘ın “Cami’üt-Tevarih” adlı eseri, bu kültürel sentezin en önemli örneklerinden biridir. Bu eser, dünya tarihini kapsayan geniş bir çalışma olup, Türk ve Moğol tarihine dair önemli bilgiler içermektedir.

    Olumlu Yön: Bu kültürel sentez, İslam medeniyetine yeni bir soluk getirmiş ve kültürel çeşitliliği artırmıştır. Özellikle sanat ve mimari alanında, bu sentezin etkileri uzun yıllar devam etmiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu sentez sürecinde bazı yerel kültür öğeleri kaybolmuş veya değişime uğramıştır. Ayrıca, farklı kültürel unsurlar arasındaki gerilimler, zaman zaman siyasi ve sosyal çatışmalara yol açmıştır.

    6.2. Timur İmparatorluğu

    6.2.1. Timur’un İran Seferleri

    Timur (1370-1405) önderliğinde kurulan imparatorluk, İran-Türk ilişkilerinde yeni bir sayfa açmıştır. Timur’un seferleri sonucunda, İran coğrafyası yeniden Türk hakimiyetine girmiştir [33].

    Timur’un 1381-1387 yılları arasında düzenlediği İran seferleri, bölgedeki siyasi yapıyı derinden etkilemiştir. Muzafferiler, Celayirliler ve Kartlar gibi yerel hanedanlar ortadan kaldırılmış ve İran, Timur İmparatorluğu’nun bir parçası haline gelmiştir.

    Olumlu Yön: Timur’un seferleri, bölgede siyasi birliği sağlamış ve ticaret yollarının güvenliğini artırmıştır. Ayrıca, Timur’un bilim ve sanata verdiği önem, kültürel gelişmeyi teşvik etmiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu seferler sırasında yaşanan şiddet ve yıkım, birçok şehrin ve kültürel mirasın zarar görmesine neden olmuştur. Özellikle İsfahan katliamı, bu dönemin en trajik olaylarından biri olarak tarihe geçmiştir.

    6.2.2. Timurlu Rönesansı ve Kültürel Etkileşimler

    Timur’un ölümünden sonra, özellikle Şahruh (1405-1447) ve Hüseyin Baykara (1470-1506) dönemlerinde, İran ve Orta Asya’da büyük bir kültürel canlanma yaşanmıştır. Bu dönem, “Timurlu Rönesansı” olarak adlandırılmaktadır [34].

    Bu dönemde, Ali Şir Nevai, Abdurrahman Cami ve Bihzad gibi önemli sanatçı ve düşünürler yetişmiştir. Türkçe ve Farsça edebi eserlerin yanı sıra, mimari ve minyatür sanatında da önemli gelişmeler kaydedilmiştir.

    Olumlu Yön: Timurlu Rönesansı, İslam medeniyetinin kültürel zenginliğini artırmış ve Türk-İran kültür sentezinin en üst seviyeye ulaşmasını sağlamıştır. Bu dönemde ortaya çıkan eserler, sonraki yüzyıllarda da İslam dünyasını etkilemeye devam etmiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu kültürel canlanma döneminde de siyasi istikrarsızlıklar ve iç çekişmeler devam etmiştir. Timurlu hanedanının zayıflaması, bölgede yeni güç mücadelelerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

    6.2.3. Timurlu Sanatında Türk-İran Sentezi

    Timurlu dönemi sanatı, Türk ve İran sanat geleneklerinin en üst düzeyde sentezlendiği bir dönem olmuştur. Özellikle mimari ve minyatür sanatında bu sentez açıkça görülmektedir [35].

    Herat ve Semerkand gibi şehirler, bu dönemde önemli kültür ve sanat merkezleri haline gelmiştir. Gur Emir Türbesi, Registan Meydanı ve Bibi Hanım Camii gibi yapılar, Timurlu mimarisinin en önemli örnekleri arasındadır.

    Olumlu Yön: Timurlu sanatı, İslam sanatına yeni bir soluk getirmiş ve estetik anlayışı yüksek bir seviyeye taşımıştır. Bu dönemde ortaya çıkan sanat eserleri, sonraki yüzyıllarda Osmanlı ve Safevi sanatını da etkilemiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu sanat anlayışının gelişmesi ve yay

    ılması, bazı yerel sanat geleneklerinin geri planda kalmasına veya kaybolmasına neden olmuştur.

    6.3. Türkmen Beylikleri Dönemi

    6.3.1. Karakoyunlular

    Karakoyunlu Devleti (1375-1468), Doğu Anadolu ve İran’ın batısında hüküm sürmüş bir Türkmen devletidir. Karakoyunlular, Timur’un ölümünden sonra bölgede güçlenmeye başlamışlardır [36].

    Kara Yusuf (1389-1420) ve Cihan Şah (1438-1467) dönemleri, Karakoyunlu Devleti’nin en güçlü dönemleri olmuştur. Bu dönemde, Karakoyunlular Azerbaycan ve İran’ın büyük bir kısmını kontrol etmişlerdir.

    Olumlu Yön: Karakoyunlular, Türkmen kültürünün İran coğrafyasında yayılmasına katkıda bulunmuşlardır. Ayrıca, bu dönemde Türkçe’nin bölgedeki etkisi artmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Karakoyunluların Timuroğulları ve Akkoyunlularla sürekli mücadele halinde olması, bölgede istikrarsızlığa neden olmuştur.

    6.3.2. Akkoyunlular

    Akkoyunlu Devleti (1340-1514), Karakoyunluların ardından bölgede hakimiyet kuran bir diğer Türkmen devletidir. Özellikle Uzun Hasan (1453-1478) döneminde, Akkoyunlular geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır [37].

    Akkoyunlular, Osmanlılar ve yükselmekte olan Safevilerle mücadele etmişlerdir. Uzun Hasan’ın 1473‘te Osmanlılara karşı Otlukbeli Savaşı‘nda yenilmesi, Akkoyunlu Devleti’nin gerilemesine neden olmuştur.

    Olumlu Yön: Akkoyunlular döneminde, özellikle Tebriz’de önemli kültürel gelişmeler yaşanmıştır. Uzun Hasan’ın bilim ve sanata verdiği önem, birçok eserin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Akkoyunluların sürekli savaş halinde olması, ekonomik ve sosyal sorunlara yol açmıştır. Ayrıca, devletin son dönemlerinde yaşanan iç çekişmeler, Safevilerin yükselişini kolaylaştırmıştır.

    6.3.3. Türkmen Döneminde İran Kültürü

    Türkmen beylikleri dönemi, Türk ve İran kültürlerinin yoğun bir etkileşim içinde olduğu bir dönem olmuştur. Bu dönemde, Türkçe ve Farsça edebi eserler üretilmiş, mimari ve sanat alanında önemli gelişmeler yaşanmıştır [38].

    Özellikle Tebriz ve Şiraz, bu dönemde önemli kültür merkezleri haline gelmiştir. Cihan Şah‘ın şiirleri ve Uzun Hasan‘ın desteklediği bilimsel çalışmalar, bu kültürel canlanmanın örnekleri arasındadır.

    Olumlu Yön: Türkmen döneminde, Türk ve İran kültürlerinin sentezi daha da derinleşmiştir. Bu dönemde ortaya çıkan eserler, sonraki dönemlerde Safevi ve Osmanlı kültürlerini etkilemiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, sürekli savaş hali ve siyasi istikrarsızlık, kültürel gelişmelerin sürdürülebilirliğini olumsuz etkilemiştir. Ayrıca, bu dönemde yaşanan mezhepsel çatışmalar, toplumsal bölünmelere yol açmıştır.

    Bu bölümde, Moğol istilası sonrası dönemde İran coğrafyasında hüküm süren Türk devletlerini ve bu dönemdeki kültürel gelişmeleri inceledik. Sonraki bölümlerde, Safevi Devleti’nin kuruluşu ve Osmanlı-İran ilişkilerini ele alacağız.

    7. Safevi Dönemi ve Osmanlı-İran İlişkileri

    Safevi Devleti’nin kuruluşu, İran tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu dönem, aynı zamanda Osmanlı-İran ilişkilerinin de yoğunlaştığı bir süreçtir.

    7.1. Safevi Devleti’nin Kuruluşu

    7.1.1. Şah İsmail ve Kızılbaş Hareketi

    Safevi Devleti‘nin kurucusu Şah İsmail (1501-1524), Erdebil Tekkesi’nin lideri olarak başlattığı hareketi kısa sürede siyasi bir güce dönüştürmüştür. Şah İsmail, 1501 yılında Tebriz’de taç giyerek Safevi Devleti’ni resmen kurmuştur [39].

    Şah İsmail’in en büyük destekçileri, Kızılbaş olarak bilinen Türkmen aşiretleri olmuştur. Kızılbaşlar, Şah İsmail’i hem dini hem de siyasi lider olarak görmüşlerdir.

    Olumlu Yön: Safevi Devleti’nin kuruluşu, İran’da uzun süredir devam eden siyasi parçalanmışlığa son vermiş ve ülkeyi birleştirmiştir. Ayrıca, Şah İsmail’in hem Türkçe hem de Farsça şiirler yazması, Türk-İran kültür sentezinin devamını sağlamıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Şah İsmail’in Şii mezhebini resmi din ilan etmesi, bölgede mezhepsel gerilimlerin artmasına neden olmuştur. Bu durum, özellikle Sünni Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkileri gerginleştirmiştir.

    7.1.2. Çaldıran Savaşı ve Sonuçları

    Safevi Devleti’nin kurulması ve Şii mezhebini resmi din ilan etmesi, Osmanlı İmparatorluğu ile uzun süreli bir çatışma döneminin başlamasına neden olmuştur. Bu çatışmaların en önemlisi, 1514 yılında gerçekleşen Çaldıran Savaşı‘dır [40].

    Çaldıran Savaşı’nda, Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’i ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Bu savaş sonucunda, Doğu Anadolu ve Kuzey Irak Osmanlı hakimiyetine girmiştir.

    Olumlu Yön: Çaldıran Savaşı, Osmanlı ve Safevi devletleri arasındaki güç dengesini belirlemiş ve iki devlet arasındaki sınırların netleşmesini sağlamıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu savaş sonucunda binlerce insan hayatını kaybetmiş ve bölgede uzun süreli bir istikrarsızlık başlamıştır. Ayrıca, bu savaş Sünni-Şii ayrımını derinleştirmiş ve iki toplum arasındaki gerilimleri artırmıştır.

    7.1.3. Safevi-Özbek Mücadelesi

    Safeviler, batıda Osmanlılarla mücadele ederken, doğuda da Özbek Hanlığı ile karşı karşıya gelmişlerdir. Özellikle Horasan bölgesi, iki güç arasında sürekli el değiştirmiştir [41].

    Şah İsmail ve Şah Tahmasp dönemlerinde, Safeviler ve Özbekler arasında birçok savaş yaşanmıştır. Bu mücadeleler, bölgenin siyasi ve demografik yapısını derinden etkilemiştir.

    Olumlu Yön: Bu mücadeleler, Safevi ordusunun gelişmesine ve devlet yapısının güçlenmesine katkıda bulunmuştur. Ayrıca, bu dönemde Horasan bölgesinde önemli kültürel etkileşimler yaşanmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, sürekli savaş hali bölgenin ekonomik ve sosyal yapısına zarar vermiştir. Ayrıca, bu çatışmalar sonucunda birçok insan yerinden edilmiş ve büyük göç hareketleri yaşanmıştır.

    7.2. Şah Abbas Dönemi

    7.2.1. İdari ve Askeri Reformlar

    Şah Abbas (1588-1629) dönemi, Safevi Devleti’nin en parlak dönemi olarak kabul edilmektedir. Şah Abbas, kapsamlı idari ve askeri reformlar gerçekleştirerek devleti güçlendirmiştir [42].

    Şah Abbas, orduda ateşli silahları yaygınlaştırmış ve gulam sistemiyle yeni bir askeri yapı oluşturmuştur. Ayrıca, merkezi yönetimi güçlendirmiş ve eyalet sistemini yeniden düzenlemiştir.

    Olumlu Yön: Bu reformlar, Safevi Devleti’nin askeri gücünü artırmış ve devlet yönetimini daha etkili hale getirmiştir. Ayrıca, ekonomik gelişmeyi teşvik etmiş ve ülkenin refahını artırmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, gulam sisteminin yaygınlaşması, geleneksel Kızılbaş aşiretlerinin gücünü azaltmış ve bazı sosyal gerilimlere yol açmıştır. Ayrıca, merkezi yönetimin güçlenmesi, yerel özerkliğin azalmasına neden olmuştur.

    7.2.2. Safevi-Osmanlı Savaşları

    Şah Abbas dönemi, Osmanlılarla olan mücadelenin de yoğunlaştığı bir dönem olmuştur. 1603-1618 yılları arasında yaşanan savaşlarda, Şah Abbas kaybedilen toprakların çoğunu geri almayı başarmıştır [43].

    1612 yılında imzalanan Nasuh Paşa Antlaşması ve 1618‘de imzalanan Serav Antlaşması, bu dönemdeki Osmanlı-Safevi ilişkilerinin önemli dönüm noktalarıdır.

    Olumlu Yön: Bu savaşlar sonucunda Safevi Devleti, kaybettiği toprakların çoğunu geri almış ve bölgesel bir güç olarak konumunu pekiştirmiştir. Ayrıca, bu dönemde Safevi ordusu önemli tecrübeler kazanmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, uzun süren savaşlar her iki tarafın da kaynaklarını tüketmiş ve ekonomik sorunlara yol açmıştır. Ayrıca, savaşlar sırasında birçok sivil hayatını kaybetmiş ve geniş alanlar tahrip olmuştur.

    7.2.3. Safevi Sanatının Altın Çağı

    Şah Abbas dönemi, aynı zamanda Safevi sanatının altın çağı olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde, özellikle mimari, minyatür ve halı sanatında önemli gelişmeler yaşanmıştır [44].

    İsfahan‘ın başkent yapılması ve şehrin yeniden inşası, bu dönemin en önemli mimari projelerinden biridir. Nakş-ı Cihan Meydanı, Şeyh Lütfullah Camii ve Ali Kapu Sarayı gibi yapılar, bu dönemin mimari şaheserlerindendir.

    Olumlu Yön: Bu dönemde ortaya çıkan sanat eserleri, İran sanatının dünya çapında tanınmasını sağlamıştır. Safevi sanatı, sonraki dönemlerde Osmanlı ve Hint sanatını da etkilemiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, sanat alanındaki bu gelişmeler genellikle saray ve elit kesimle sınırlı kalmış, toplumun geniş kesimlerine yeterince yayılamamıştır. Ayrıca, bazı geleneksel sanat formları bu dönemde geri planda kalmıştır.

    7.3. Geç Safevi Dönemi ve Çöküş

    7.3.1. Afgan İsyanı ve Safevi Devleti’nin Sonu

    Şah Abbas’ın ölümünden sonra, Safevi Devleti yavaş yavaş zayıflamaya başlamıştır. Bu süreç, 1722 yılında gerçekleşen Afgan İsyanı ile doruk noktasına ulaşmıştır [45].

    Gılzay Afganları‘nın lideri Mir Mahmud, İsfahan’ı ele geçirmiş ve Safevi hükümdarı Şah Hüseyin‘i tahttan indirmiştir. Bu olay, Safevi Devleti’nin fiilen sona ermesine neden olmuştur.

    Olumlu Yön: Safevi Devleti’nin çöküşü, bölgede yeni güçlerin ortaya çıkmasına ve siyasi dengelerin yeniden şekillenmesine yol açmıştır. Bu durum, uzun vadede İran’ın modernleşme sürecini hızlandırmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Safevi Devleti’nin çöküşü büyük bir kaosa ve istikrarsızlığa neden olmuştur. Birçok şehir yağmalanmış, kültürel miras zarar görmüş ve binlerce insan hayatını kaybetmiştir.

    7.3.2. Nadir Şah ve Afşar Hanedanı

    Safevi Devleti’nin çöküşünden sonra, Nadir Şah (1736-1747) önderliğinde Afşar Hanedanı İran’da hakimiyet kurmuştur. Nadir Şah, kısa sürede geniş bir imparatorluk kurmuş ve Hindistan’a kadar ilerlemiştir [46].

    Nadir Şah’ın en önemli seferlerinden biri, 1739 yılında gerçekleştirdiği Hindistan seferidir. Bu sefer sonucunda, Delhi yağmalanmış ve büyük bir servet İran’a taşınmıştır.

    Olumlu Yön: Nadir Şah dönemi, İran’ın yeniden güçlü bir devlet haline gelmesini sağlamıştır. Ayrıca, bu dönemde İran ordusu modernize edilmiş ve ülkenin sınırları genişlemiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, Nadir Şah’ın sert yönetimi ve ağır vergileri halk arasında hoşnutsuzluğa neden olmuştur. Ayrıca, sürekli savaş hali ülkenin kaynaklarını tüketmiş ve ekonomik sorunlara yol açmıştır.

    7.3.3. Zend Hanedanı ve Kerim Han Zend

    Nadir Şah’ın ölümünden sonra yaşanan kargaşa döneminin ardından, Zend Hanedanı İran’da hakimiyet kurmuştur. Kerim Han Zend (1751-1779) dönemi, göreli bir istikrar ve refah dönemi olmuştur [47].

    Kerim Han, Şiraz‘ı başkent yapmış ve şehri imar etmiştir. Bu dönemde ticaret canlanmış ve kültürel faaliyetler artmıştır.

    Olumlu Yön: Kerim Han dönemi, uzun süredir devam eden istikrarsızlık ve savaş döneminden sonra İran’a bir nefes aldırmıştır. Ekonomi canlanmış ve halkın refah seviyesi yükselmiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, Kerim Han’ın ölümünden sonra yeniden bir kargaşa dönemi başlamış ve ülke iç savaşa sürüklenmiştir. Bu durum, Kaçar Hanedanı’nın yükselişine zemin hazırlamıştır.

    Bu bölümde, Safevi Devleti’nin kuruluşundan çöküşüne kadar olan süreci ve sonrasında yaşanan gelişmeleri inceledik. Sonraki bölümlerde, modern dönemde İran-Türk ilişkilerini ele alacağız.

    8. Modern Dönemde İran-Türk İlişkileri

    8.1. Kaçar Hanedanı Dönemi

    8.1.1. Rus-İran Savaşları ve Türkistan’ın Kaybı

    Türk kökenli Kaçar Hanedanı‘nın İran’da iktidara gelmesi (1796-1925), Türk-İran ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu dönemde, İran’ın modernleşme çabaları ve dış güçlerle ilişkileri ön plana çıkmıştır [48].

    Kaçar döneminde, İran ile Rusya arasında yaşanan savaşlar sonucunda, İran’ın Kafkasya ve Orta Asya’daki toprakları kaybedilmiştir. Gülistan (1813) ve Türkmençay (1828) antlaşmaları, bu kayıpların resmi belgelerini oluşturmaktadır.

    Olumlu Yön: Bu yenilgiler, İran’da modernleşme ihtiyacının farkına varılmasını sağlamış ve reform çabalarını hızlandırmıştır. Ayrıca, bu dönemde Batı ile ilişkiler gelişmeye başlamıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu savaşlar sonucunda İran büyük toprak kayıpları yaşamış ve prestij kaybetmiştir. Ayrıca, Türkistan’ın kaybı, İran’daki Türk nüfusun azalmasına neden olmuştur.

    8.1.2. Anayasal Hareket ve Türklerin Rolü

    1906 yılında başlayan Meşrutiyet Hareketi‘nde, Azerbaycan Türkleri önemli bir rol oynamıştır. Settar Han ve Bağır Han gibi liderler, bu hareketin öncüleri arasında yer almıştır [49].

    Meşrutiyet Hareketi, İran’da anayasal bir yönetimin kurulmasını ve modernleşme sürecinin hızlanmasını amaçlamıştır.

    Olumlu Yön: Bu hareket, İran’da demokratikleşme sürecinin başlamasına ve modern kurumların oluşturulmasına katkıda bulunmuştur. Ayrıca, Türklerin İran siyasetindeki rolünü güçlendirmiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, Meşrutiyet Hareketi’nin başarısı kısa süreli olmuş ve ülke yeniden otokratik bir yönetime dönmüştür. Ayrıca, bu süreçte yaşanan çatışmalar, ülkede istikrarsızlığa neden olmuştur.

    8.1.3. İran Azerbaycanı’nda Türk Kimliği

    Kaçar döneminde, İran Azerbaycanı‘ndaki Türk kimliği güçlenmeye başlamıştır. Bu dönemde, Azerbaycan Türkçesi’nde edebi eserler üretilmiş ve Türk kültürü canlanmıştır [50].

    Mirza Fethali Ahundzade ve Celil Mehmetkuluzade gibi aydınlar, Azerbaycan Türk edebiyatının gelişmesine önemli katkılarda bulunmuşlardır.

    Olumlu Yön: Bu kültürel canlanma, İran’daki Türk kimliğinin güçlenmesine ve Türk kültürünün zenginleşmesine katkıda bulunmuştur. Ayrıca, İran’ın kültürel çeşitliliğini artırmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Türk kimliğinin güçlenmesi, zaman zaman merkezi yönetimle gerilimlere yol açmıştır. Ayrıca, bu durum İran’daki etnik gruplar arasında bazı çatışmalara neden olmuştur.

    8.2. Pehlevi Hanedanı Dönemi

    8.2.1. Rıza Şah ve Türkiye-İran İlişkileri

    Rıza Şah Pehlevi (1925-1941) döneminde, İran’da milliyetçi politikalar ön plana çıkmış ve Türkiye ile ilişkiler geliştirilmiştir. Rıza Şah, Mustafa Kemal Atatürk‘ün reformlarından etkilenmiş ve benzer modernleşme politikaları uygulamaya çalışmıştır [51].

    Sadabad Paktı (1937), bu dönemin en önemli diplomatik girişimlerinden biridir. Bu pakt, Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında imzalanmıştır.

    Olumlu Yön: Bu dönemde, Türkiye-İran ilişkileri gelişmiş ve iki ülke arasında işbirliği artmıştır. Ayrıca, İran’da modernleşme çabaları hız kazanmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Rıza Şah’ın otoriter yönetimi ve aşırı merkeziyetçi politikaları, ülkedeki etnik azınlıkların, özellikle de Türklerin, kültürel haklarını kısıtlamıştır.

    8.2.2. II. Dünya Savaşı ve Sonrası Dönem

    II. Dünya Savaşı sırasında İran, müttefik güçler tarafından işgal edilmiştir. Savaştan sonra, Muhammed Rıza Şah Pehlevi (1941-1979) döneminde, İran Batı ile yakın ilişkiler kurmuştur [52].

    Bu dönemde, İran’da petrol endüstrisi gelişmiş ve ülke hızlı bir ekonomik büyüme yaşamıştır. Ancak, bu gelişmeler toplumun tüm kesimlerine eşit şekilde yansımamıştır.

    Olumlu Yön: Bu dönemde, İran’da ekonomik gelişme hızlanmış ve ülke modernleşme yolunda önemli adımlar atmıştır. Ayrıca, uluslararası alanda İran’ın prestiji artmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, artan sosyal eşitsizlikler ve siyasi baskılar, toplumda huzursuzluğa neden olmuştur. Ayrıca, Batı’ya olan bağımlılık, İran’ın bağımsız politikalar üretmesini zorlaştırmıştır.

    8.2.3. Muhammed Rıza Şah Dönemi’nde Türk-İran İlişkileri

    Muhammed Rıza Şah döneminde, Türkiye-İran ilişkileri genellikle olumlu bir seyir izlemiştir. İki ülke, CENTO (Merkezi Antlaşma Teşkilatı) gibi bölgesel örgütlerde birlikte yer almıştır [53].

    Bu dönemde, iki ülke arasında ekonomik ve kültürel ilişkiler de gelişmiştir. Ancak, İran’daki Türk azınlığın durumu zaman zaman gerilimlere neden olmuştur.

    Olumlu Yön: Bu dönemde, Türkiye-İran ilişkileri stratejik bir boyut kazanmış ve iki ülke bölgesel meselelerde genellikle işbirliği yapmıştır. Ayrıca, ekonomik ilişkiler gelişmiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, İran’daki Türk azınlığın kültürel hakları konusundaki kısıtlamalar devam etmiştir. Ayrıca, iki ülkenin farklı siyasi sistemleri ve dış politika öncelikleri, zaman zaman gerilimlere neden olmuştur.

    8.3. İran İslam Devrimi Sonrası Dönem

    8.3.1. Devrim Sonrası İran-Türkiye İlişkileri

    1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi, İran-Türk ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Devrim sonrası dönemde, iki ülke arasındaki ilişkiler inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir [54].

    İran’ın İslami rejimi ile Türkiye’nin laik sistemi arasındaki farklılıklar, zaman zaman gerilimlere neden olmuştur. Ancak, ekonomik ilişkiler ve bölgesel meseleler konusunda işbirliği devam etmiştir.

    Olumlu Yön: Devrim sonrası dönemde, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler gelişmiş ve ticaret hacmi artmıştır. Ayrıca, bölgesel meselelerde zaman zaman ortak tutum sergilenmiştir.

    Olumsuz Yön: Ancak, ideolojik farklılıklar ve İran’ın nükleer programı gibi konular, ilişkilerde gerilimlere neden olmuştur. Ayrıca, İran’daki Türk azınlığın durumu, zaman zaman iki ülke arasında sorun yaratmıştır.

    8.3.2. İran’daki Türk Azınlıklar ve Kültürel Haklar

    İran İslam Devrimi sonrası dönemde, İran’daki Türk azınlıkların durumu tartışma konusu olmaya devam etmiştir. Özellikle Azerbaycan Türkleri, Kaşkaylar ve Türkmenler, kültürel haklar konusunda taleplerini dile getirmişlerdir [55].

    Son yıllarda, İran’da Türkçe yayınlar ve kültürel faaliyetler artmış olsa da, bu konuda hala kısıtlamalar mevcuttur.

    Olumlu Yön: Son dönemde, İran’da Türkçe eğitim ve yayın konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Ayrıca, Türk kültürüne olan ilgi artmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Türk azınlıkların kültürel ve siyasi hakları konusunda hala önemli sorunlar mevcuttur. Bu durum, zaman zaman İran içinde gerilimlere ve Türkiye ile ilişkilerde sorunlara neden olmaktadır.

    8.3.3. Bölgesel İşbirliği ve Rekabet

    İran İslam Devrimi sonrası dönemde, İran ve Türkiye bölgesel meselelerde hem işbirliği hem de rekabet içinde olmuşl

    ardır. Özellikle Suriye, Irak ve Kafkasya gibi bölgelerde iki ülkenin politikaları zaman zaman çatışmıştır [56].

    Ancak, ekonomik ilişkiler ve enerji işbirliği gibi alanlarda iki ülke arasında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) gibi bölgesel örgütlerde iki ülke birlikte yer almıştır.

    Olumlu Yön: Bölgesel işbirliği, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesine ve ortak çıkarların korunmasına katkıda bulunmuştur. Ayrıca, terörle mücadele gibi konularda zaman zaman işbirliği yapılmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, bölgesel politikalardaki farklılıklar ve rekabet, zaman zaman ilişkilerde gerilimlere neden olmuştur. Ayrıca, İran’ın nükleer programı ve uluslararası yaptırımlar, ikili ilişkileri olumsuz etkilemiştir.

    Bu bölümde, modern dönemde İran-Türk ilişkilerinin gelişimini inceledik. Kaçar Hanedanı’ndan başlayarak, Pehlevi dönemi ve İran İslam Devrimi sonrası süreci ele aldık. İlişkilerin inişli çıkışlı seyri, iki ülke arasındaki karmaşık ve çok boyutlu ilişkilerin bir göstergesidir.

    9. İran Edebiyatında Türk İmgesi

    9.1. Klasik Fars Edebiyatında Türkler

    9.1.1. Şehname’de Türk Karakterler

    Firdevsi‘nin (940-1020) “Şehname” adlı eseri, İran edebiyatının en önemli eserlerinden biridir ve Türklerle ilgili birçok hikaye ve karakter içermektedir [57].

    Şehname’de en önemli Türk karakterlerinden biri Afrasyab (Alp Er Tunga)’dır. Afrasyab, İran’ın en büyük düşmanlarından biri olarak tasvir edilse de, aynı zamanda cesur ve güçlü bir hükümdar olarak da gösterilir.

    Olumlu Yön: Şehname’de Türkler, genellikle güçlü savaşçılar ve yetenekli yöneticiler olarak betimlenmiştir. Bu, Türklerin askeri ve siyasi yeteneklerine duyulan saygının bir göstergesidir.

    Olumsuz Yön: Ancak, Türkler çoğunlukla İran’ın “ötekisi” olarak konumlandırılmış ve genellikle düşman olarak tasvir edilmiştir. Bu durum, iki kültür arasındaki tarihsel gerilimleri yansıtmaktadır.

    9.1.2. Gaznel ve Selçuklu Dönemi Şiirinde Türkler

    Gaznel ve Selçuklu dönemlerinde, Türkler artık İran’ın yönetici sınıfı haline gelmiştir. Bu dönemde yazılan şiirlerde, Türk hükümdarları ve komutanları sıkça övülmüştür [58].

    Unsuri, Ferruhi ve Enveri gibi şairler, Türk hükümdarlarını öven kasideler yazmışlardır. Bu şiirlerde Türkler genellikle cesur, cömert ve adil yöneticiler olarak tasvir edilmiştir.

    Olumlu Yön: Bu dönem şiirlerinde Türkler, İran kültürünün bir parçası olarak görülmeye başlanmıştır. Türk-İran kültür sentezinin oluşmaya başladığı bu dönemde, iki kültür arasındaki etkileşim artmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu övgü dolu şiirlerin çoğu saray şairleri tarafından yazılmıştır ve gerçek durumu tam olarak yansıtmayabilir. Ayrıca, halk arasında Türk yöneticilere karşı farklı algılar olabilir.

    9.1.3. Türk-i Şirazi: Edebi Bir Metafor Olarak Türk

    Klasik Fars şiirinde, “Türk” terimi sıkça bir metafor olarak kullanılmıştır. Özellikle “Türk-i Şirazi” (Şirazlı Türk) tabiri, güzelliği ve zarafeti ifade etmek için kullanılan bir metafor haline gelmiştir [59].

    Hafız-ı Şirazi ve Sadi gibi ünlü şairler, eserlerinde bu metaforu sıkça kullanmışlardır. Bu kullanım, Türk güzellik anlayışının İran kültüründeki etkisini göstermektedir.

    Olumlu Yön: Bu metaforik kullanım, Türk ve İran kültürlerinin ne kadar iç içe geçtiğini göstermektedir. Türk güzellik anlayışının İran edebiyatında bu denli yer bulması, kültürel etkileşimin derinliğini yansıtmaktadır.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu metaforik kullanım aynı zamanda bir stereotipleştirmeye de yol açmış olabilir. Türklerin sadece fiziksel özellikleriyle ön plana çıkarılması, kültürel ve entelektüel katkılarının gözardı edilmesine neden olabilir.

    9.2. Modern İran Edebiyatında Türkler

    9.2.1. Tarihî Romanlarda Türk Karakterler

    Modern İran edebiyatında, özellikle tarihî romanlarda Türk karakterler önemli bir yer tutmaktadır. Bu romanlarda, Selçuklu, İlhanlı ve Safevi dönemlerindeki Türk hükümdarları ve komutanları sıkça işlenmiştir [60].

    Örneğin, Cemal Mir-Sadıki‘nin “Ateş-i Penhan” (Gizli Ateş) adlı romanı, Selçuklu dönemini konu almaktadır. İbrahim Gülistan‘ın “Merd-i Gol-e Sorkh-puş” (Kırmızı Güllü Adam) adlı eseri ise Safevi dönemini anlatmaktadır.

    Olumlu Yön: Bu romanlar, İran tarihindeki Türk etkisini vurgulamakta ve Türk-İran kültür sentezini yansıtmaktadır. Ayrıca, tarihî olayların farklı perspektiflerden ele alınmasını sağlamaktadır.

    Olumsuz Yön: Ancak, bazı romanlarda Türk karakterler stereotipik bir şekilde tasvir edilebilmektedir. Ayrıca, tarihî olayların yorumlanmasında zaman zaman milliyetçi bir bakış açısı ön plana çıkabilmektedir.

    9.2.2. Çağdaş İran Şiirinde Türk İmgesi

    Çağdaş İran şiirinde, Türk imgesi daha çok kültürel ve tarihî bağlamda ele alınmaktadır. Özellikle Azerbaycan ve Türkmen kökenli İranlı şairler, eserlerinde Türk kültürüne ve tarihine sıkça atıfta bulunmaktadırlar [61].

    Şehriyar‘ın “Heyder Babaya Selam” adlı şiiri, Azerbaycan Türkçesi’nde yazılmış en ünlü eserlerden biridir ve Türk kültürünü yoğun bir şekilde işlemektedir.

    Olumlu Yön: Bu eserler, İran’daki Türk varlığını ve kültürel çeşitliliği vurgulamakta, aynı zamanda Türk-İran kültür sentezinin modern dönemdeki yansımalarını göstermektedir.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu tür eserlerin İran’ın resmi edebiyat çevrelerinde yeterince tanınmaması ve desteklenmemesi, kültürel çeşitliliğin tam anlamıyla yansıtılamamasına neden olabilmektedir.

    9.2.3. İran Türk Edebiyatı ve Kimlik Meselesi

    İran’daki Türk toplulukları, özellikle Azerbaycan Türkleri, kendi edebiyatlarını oluşturmuş ve geliştirmişlerdir. Bu edebiyat, genellikle kimlik meselesi etrafında şekillenmektedir [62].

    Muhammed Hüseyin Şehriyar, Semed Behrengi ve Bulut Karaçorlu Sehend gibi yazarlar, eserlerinde Türk kimliği ve kültürünü işlemişlerdir.

    Olumlu Yön: İran Türk edebiyatı, İran’daki kültürel çeşitliliği yansıtmakta ve Türk kültürünün korunmasına katkıda bulunmaktadır. Ayrıca, bu edebiyat Türkiye ve Azerbaycan ile kültürel bağların güçlenmesine yardımcı olmaktadır.

    Olumsuz Yön: Ancak, İran Türk edebiyatının gelişimi zaman zaman siyasi ve kültürel kısıtlamalarla karşılaşmaktadır. Ayrıca, kimlik meselesinin ön planda olması, bazen edebiyatın diğer yönlerinin geri planda kalmasına neden olabilmektedir.

    Bu bölümde, İran edebiyatında Türk imgesinin nasıl ele alındığını inceledik. Klasik dönemden modern döneme kadar, Türklerin İran edebiyatındaki yeri ve önemi üzerinde durduk. Bu inceleme, Türk-İran kültürel etkileşiminin derinliğini ve karmaşıklığını ortaya koymaktadır.

    10. İran Tarih Yazımında Türkler

    10.1. Erken Dönem İslam Tarihçilerinin Türk Algısı

    10.1.1. Taberi ve Diğer Arap Tarihçilerin Eserleri

    Erken dönem İslam tarihçileri arasında, Türkler hakkında en kapsamlı bilgileri veren tarihçilerden biri Taberi‘dir (839-923). Taberi’nin “Tarih-i Taberi” adlı eseri, Türklerle ilgili birçok bilgi ve anlatı içermektedir [63].

    Taberi’nin eserinde Türkler, genellikle İslam dünyasının kuzey ve doğu sınırlarında yaşayan güçlü savaşçılar olarak tasvir edilmiştir. Ayrıca, Türklerin İslamlaşma süreci de bu eserde ele alınmıştır.

    Olumlu Yön: Taberi’nin eseri, Türklerin İslam dünyasındaki erken dönem varlığı hakkında değerli bilgiler sunmaktadır. Bu eser, Türklerin askeri yeteneklerini ve siyasi önemini vurgulamaktadır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Taberi’nin anlatımında zaman zaman önyargılı ve abartılı tasvirler yer alabilmektedir. Ayrıca, Türklerin kültürel ve sosyal yaşamı hakkında detaylı bilgiler sınırlıdır.

    10.1.2. Biruni’nin Türkler Hakkındaki Gözlemleri

    Biruni (973-1048), Orta Çağ’ın en önemli bilim adamlarından biridir ve Türkler hakkında önemli gözlemler yapmıştır. Biruni’nin “Tahkik-i Hindi” ve diğer eserlerinde Türklerle ilgili bilgiler bulunmaktadır [64].

    Biruni, Türklerin dili, gelenekleri ve yaşam tarzı hakkında detaylı bilgiler vermiştir. Ayrıca, Türk takvimi ve astronomi bilgisi üzerine de çalışmalar yapmıştır.

    Olumlu Yön: Biruni’nin eserleri, Türklerin kültürü ve bilimsel bilgisi hakkında objektif ve detaylı bilgiler sunmaktadır. Bu eserler, Türklerin İslam medeniyetine katkılarını göstermesi açısından önemlidir.

    Olumsuz Yön: Ancak, Biruni’nin eserlerinin geniş kitlelere ulaşması sınırlı olmuştur ve bu nedenle Türkler hakkındaki bu değerli bilgiler uzun süre yeterince bilinmemiştir.

    10.2. Selçuklu ve İlhanlı Döneminde Tarih Yazıcılığı

    10.2.1. Ravendî ve Râhat-üs-Sudûr

    Muhammed bin Ali Ravendî‘nin (12. yüzyıl) “Râhat-üs-Sudûr ve Âyet-üs-Sürûr” adlı eseri, Selçuklu tarihi için önemli bir kaynaktır. Bu eser, Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan II. Tuğrul‘un dönemine kadar olan olayları anlatmaktadır [65].

    Ravendî’nin eserinde Türkler, İslam dünyasının yeni liderleri olarak tasvir edilmiştir. Selçuklu sultanları genellikle adil ve güçlü hükümdarlar olarak anlatılmıştır.

    Olumlu Yön: Bu eser, Selçuklu döneminin iç dinamiklerini ve Türklerin İslam dünyasındaki yükselişini anlamak açısından çok değerli bilgiler sunmaktadır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Ravendî’nin eseri saray tarihçiliğinin bir örneği olduğu için, olayları tarafsız bir şekilde ele almamış olabilir. Selçuklu yönetimine yönelik eleştiriler genellikle bu eserde yer almamaktadır.

    10.2.2. Cüveynî ve Tarih-i Cihan Güşa

    Ata Melik Cüveynî‘nin (1226-1283) “Tarih-i Cihan Güşa” adlı eseri, Moğol döneminin en önemli kaynaklarından biridir. Bu eser, Cengiz Han’ın yükselişinden İlhanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar olan dönemi kapsamaktadır [66].

    Cüveynî’nin eserinde Türkler ve Moğollar arasındaki ilişkiler detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Ayrıca, Harezmşahlar ve diğer Türk devletleri hakkında da önemli bilgiler bulunmaktadır.

    Olumlu Yön: Cüveynî’nin eseri, Moğol istilası döneminde Türk-İran ilişkilerini anlamak açısından çok değerlidir. Ayrıca, bu dönemdeki siyasi ve sosyal değişimleri detaylı bir şekilde yansıtmaktadır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Cüveynî’nin Moğol yönetimi altında yüksek bir mevkide olması, eserinin tarafsızlığı konusunda şüphelere yol açmıştır. Moğol yönetimine yönelik eleştiriler genellikle yumuşatılmış veya göz ardı edilmiştir.

    10.2.3. Reşidüddin Fazlullah ve Câmiü’t-Tevârih

    Reşidüddin Fazlullah‘ın (1247-1318) “Câmiü’t-Tevârih” adlı eseri, İlhanlı döneminin en kapsamlı tarih çalışmalarından biridir. Bu eser, dünya tarihini kapsayan geniş bir çalışma olup, Türk ve Moğol tarihi hakkında çok değerli bilgiler içermektedir [67].

    Reşidüddin’in eserinde Türkler, Oğuz boylarından başlayarak detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Selçuklular, Harezmşahlar ve diğer Türk devletleri hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır.

    Olumlu Yön: Câmiü’t-Tevârih, Türk tarihi için çok değerli bir kaynaktır ve Türklerin İslam dünyasındaki rolünü kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Ayrıca, Türk kültürü ve gelenekleri hakkında da önemli bilgiler sunmaktadır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Reşidüddin’in İlhanlı sarayında vezir olması, eserinin tarafsızlığı konusunda bazı şüphelere yol açmıştır. Ayrıca, eserin bazı bölümleri kaybolmuş veya tahrip olmuştur.

    10.3. Safevi Dönemi Kroniklerinde Türkler

    10.3.1. İskender Bey Münşi ve Âlem Ârâ-yi Abbâsî

    İskender Bey Münşi‘nin (1560-1634) “Âlem Ârâ-yi Abbâsî” adlı eseri, Safevi tarihinin en önemli kaynaklarından biridir. Bu eser, Safevi Devleti’nin kuruluşundan Şah Abbas dönemine kadar olan olayları anlatmaktadır [68].

    Münşi’nin eserinde Türkler, Safevi Devleti’nin kurucu unsuru olarak ele alınmıştır. Kızılbaş Türkmen boyları ve Safevi şahları hakkında detaylı bilgiler verilmiştir.

    Olumlu Yön: Bu eser, Safevi Devleti’nin Türk kökenlerini ve Türklerin devlet içindeki rolünü anlamak açısından çok değerlidir. Ayrıca, dönemin sosyal ve kültürel yapısı hakkında da önemli bilgiler sunmaktadır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Münşi’nin saray tarihçisi olması, eserinin tarafsızlığı konusunda şüphelere yol açmıştır. Safevi yönetimine yönelik eleştiriler genellikle bu eserde yer almamaktadır.

    10.3.2. Hasan Bey Rumlu ve Ahsenü’t-Tevârih

    Hasan Bey Rumlu‘nun (1530-1590) “Ahsenü’t-Tevârih” adlı eseri, Safevi döneminin bir diğer önemli tarih kaynağıdır. Bu eser, Safevi Devleti’nin kuruluşundan Şah Tahmasp dönemine kadar olan olayları kapsamaktadır [69].

    Rumlu’nun eserinde Türkler, Safevi Devleti’nin askeri ve siyasi yapısının temel unsuru olarak ele alınmıştır. Kızılbaş Türkmen boylarının rolü ve Osmanlı-Safevi mücadelesi detaylı bir şekilde anlatılmıştır.

    Olumlu Yön: Ahsenü’t-Tevârih, Safevi Devleti’nin erken dönemini ve Türklerin bu dönemdeki rolünü anlamak açısından çok değerli bir kaynaktır. Ayrıca, dönemin sosyal ve kültürel yapısı hakkında da önemli bilgiler sunmaktadır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Rumlu’nun Safevi sarayına yakınlığı, eserinin tarafsızlığı konusunda bazı şüphelere yol açmıştır. Ayrıca, eserin bazı bölümleri kaybolmuş veya tahrip olmuştur.

    10.4. Modern İran Tarihçiliğinde Türklerin Yeri

    10.4.1. Kaçar Dönemi Tarih Yazıcılığı

    Kaçar dönemi (1796-1925), İran tarih yazıcılığında önemli değişimlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde, Batı tarzı tarih yazımı teknikleri İran’da yayılmaya başlamıştır [70].

    Rızakulu Han Hidayet‘in “Ravzat üs-Safa-yı Nasırî” ve Muhammed Hasan Han İtimadüssaltana‘nın “Tarih-i Muntazam-ı Nasırî” gibi eserler, bu dönemin önemli tarih çalışmaları arasındadır.

    Bu eserlerde Türkler, İran tarihinin ayrılmaz bir parçası olarak ele alınmıştır. Özellikle Selçuklu, İlhanlı ve Safevi dönemleri üzerinde durulmuştur.

    Olumlu Yön: Kaçar dönemi tarih yazıcılığı, İran tarihindeki Türk etkisini daha sistematik ve kapsamlı bir şekilde ele almıştır. Ayrıca, bu dönemde Batı kaynaklarının da kullanılmaya başlanması, tarih yazımına yeni bir boyut kazandırmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, bu dönemde gelişen İran milliyetçiliği, zaman zaman Türklerin İran tarihindeki rolünün küçümsenmesine veya yanlış yorumlanmasına neden olmuştur.

    10.4.2. Pehlevi Dönemi Resmi Tarih Anlayışı

    Pehlevi dönemi (1925-1979), İran’da resmi bir tarih anlayışının oluşturulduğu dönem olmuştur. Bu dönemde, İran’ın pre-İslami geçmişine vurgu yapan bir tarih anlayışı benimsenmiştir [71].

    Bu dönemin önemli tarihçileri arasında Hasan Pirniya, Abbas İkbal Aştiyani ve Abdülhüseyin Zerrinküb gibi isimler yer almaktadır.

    Pehlevi dönemi resmi tarih anlayışında Türkler, genellikle İran’ın “yabancı işgalcileri” olarak tasvir edilmiştir. Özellikle Selçuklu ve Moğol dönemleri, İran kültürü için bir “gerileme dönemi” olarak nitelendirilmiştir.

    Olumlu Yön: Bu dönemde, İran tarihçiliği daha profesyonel ve sistematik hale gelmiştir. Arkeolojik çalışmalar ve yeni kaynakların kullanımı, tarih yazımına yeni boyutlar kazandırmıştır.

    Olumsuz Yön: Ancak, resmi tarih anlayışının milliyetçi ve İran-merkezci yaklaşımı, Türklerin İran tarihindeki olumlu katkılarının göz ardı edilmesine neden olmuştur. Bu durum, tarihsel gerçeklerin çarpıtılmasına yol açmıştır.

    10.4.3. Çağdaş İran Tarihçiliğinde Türk-İran İlişkileri

    İran İslam Devrimi’nden sonra, İran tarihçiliğinde yeni yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, Türk-İran ilişkileri daha objektif ve kapsamlı bir şekilde ele alınmaya başlanmıştır [72].

    Cevad Tabatabai, Touraj Atabaki ve Mohammad Ali Mojani gibi tarihçiler, Türk-İran ilişkilerini daha dengeli bir perspektiften incelemeye çalışmışlardır.

    Çağdaş İran tarihçiliğinde, Türklerin İran tarihindeki rolü ve katkıları daha fazla vurgulanmaya başlanmıştır. Özellikle Selçuklu ve Safevi dönemlerinin Türk-İran sentezine dayalı yapısı üzerinde durulmuştur.

    Olumlu Yön: Çağdaş İran tarihçiliği, Türk-İran ilişkilerini daha objektif ve bilimsel bir yaklaşımla ele almaya çalışmaktadır. Bu durum, iki kültür arasındaki tarihsel bağların daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır.

    Olumsuz Yön: Ancak, siyasi ve ideolojik faktörler hala tarih yazımını etkileyebilmektedir. Ayrıca, bazı hassas konular (örneğin, İran’daki Türk azınlıkların tarihi) yeterince ele alınmamaktadır.

    Bu bölümde, İran tarih yazımında Türklerin nasıl ele alındığını inceledik. Erken İslam döneminden çağdaş döneme kadar, farklı tarihçilik geleneklerinin Türkleri nasıl yorumladığını gördük. Bu inceleme, Türk-İran ilişkilerinin tarihsel derinliğini ve karmaşıklığını ortaya koymaktadır.

    11. Sanat ve Mimaride Türk-İran Etkileşimi

    11.1. Selçuklu Sanatı ve Mimarisi

    11.1.1. Selçuklu Cami Mimarisi

    Selçuklu dönemi, İslam mimarisinde önemli yeniliklerin ortaya çıktığı bir dönem olmuştur. Selçuklu cami mimarisi, İran’daki mevcut geleneklerle Orta Asya Türk mimari unsurlarının bir sentezini oluşturmuştur [73].

    Selçuklu camilerinin en belirgin özellikleri arasında dört eyvanlı plan, tuğla işçiliği, çini süslemeler ve mukarnas kullanımı sayılabilir. İsfahan Cuma Camii, Selçuklu cami mimarisinin en önemli örneklerindendir.

    Olumlu Yön: Selçuklu cami mimarisi, İslam mimarisine yeni bir soluk getirmiş ve sonraki dönemleri derinden etkilemiştir. Bu mimari tarz, Türk-İran kültür sentezinin somut bir ifadesi olmuştur.

    Olumsuz Yön: Ancak, Selçuklu mimarisinin yayılması, bazı yerel mimari geleneklerin geri planda kalmasına veya kaybolmasına neden olmuştur.

    11.1.2. Selçuklu Dönemi Seramik ve Çini Sanatı

    Selçuklu dönemi, seramik ve çini sanatında büyük gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde, minai, lüster ve sıraltı teknikleri geliştirilmiş ve yaygın olarak kullanılmıştır [74].

    Selçuklu seramiklerinde, geometrik desenler, bitkisel motifler ve figüratif tasvirler sıkça kullanılmıştır. Rey ve Kaşan, bu dönemin önemli seramik üretim merkezleri arasındadır.

    Olumlu Yön: Selçuklu dönemi seramik ve çini sanatı, teknik ve estetik açıdan büyük ilerlemeler kaydetmiş ve İslam sanatına önemli katkılarda bulunmuştur. Bu sanat dalı, Türk-İran kültür etkileşiminin en güzel örneklerini sunmaktadır.

    Olumsuz Yön: Ancak, Moğol istilası sırasında birçok seramik atölyesi tahrip olmuş ve bazı teknikler kaybolmuştur.

    11.1.3. Selçuklu Minyatür ve El Yazmaları

    Selçuklu dönemi, İslam sanatının gelişiminde önemli bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde, Türk-İran kültür sentezinin en güzel örneklerini minyatür ve el yazmalarında görmek mümkündür. Selçuklu Sultanları, sanat ve edebiyata verdikleri önemle tanınmış, saraylarında çok sayıda sanatçı ve bilim insanını himaye etmişlerdir.

    12. yüzyılın başlarında, Selçuklu minyatür sanatı kendine özgü bir üslup geliştirmeye başlamıştır. Bu dönemde üretilen el yazmaları, genellikle bilimsel ve edebi eserlerdi. Özellikle Dioskorides‘in “Materia Medica” adlı eserinin Arapça çevirisi olan “Kitab al-Hashaish” önemli bir örnektir. Bu eserin 1224 tarihli nüshası, Topkapı Sarayı Müzesi‘nde bulunmaktadır ve Selçuklu minyatür sanatının en güzel örneklerinden biridir.

    Selçuklu minyatürlerinde, İran sanatının etkisi görülmekle birlikte, Orta Asya Türk sanatının izleri de belirgindir. Figürlerin yüz hatları, kıyafetleri ve kompozisyonlardaki dinamizm, Türk sanatının karakteristik özelliklerini yansıtır.

    Olumlu Gelişme: Selçuklu döneminde, minyatür sanatı sadece saray çevresinde değil, şehirlerdeki medreselerde de gelişmiştir. Bu, sanatın daha geniş kitlelere yayılmasını sağlamıştır.

    Olumsuz Gelişme: Ancak, 1220‘lerde başlayan Moğol istilaları, birçok değerli el yazmasının ve sanat eserinin yok olmasına neden olmuştur.

    Selçuklu el yazmalarında dikkat çeken bir diğer özellik, hat sanatının minyatürlerle uyumlu bir şekilde kullanılmasıdır. Sülüs ve nesih yazı stilleri, sayfa düzenlemelerinde ustaca kullanılmıştır.

    Varka ve Gülşah mesnevisi, Selçuklu döneminin en önemli el yazmalarından biridir. 13. yüzyılın başlarına tarihlenen bu eser, Topkapı Sarayı Müzesi‘nde bulunmaktadır. Eserdeki minyatürler, Selçuklu resim sanatının karakteristik özelliklerini yansıtır: Figürler stilize edilmiş, arka plan minimal tutulmuş ve kompozisyonlar dinamik bir anlatımla oluşturulmuştur.

    Selçuklu minyatür sanatı, sonraki dönemlerde İlhanlı ve Timurlu sanatını etkilemiş, böylece Türk-İran sanat geleneğinin devamlılığını sağlamıştır.

    11.2. İlhanlı ve Timurlu Dönemi Sanatı

    11.2.1. İlhanlı Mimarisi ve Anıtsal Yapılar

    İlhanlı dönemi (1256-1335), Türk-İran sanatının sentezlendiği önemli bir dönemdir. Moğol istilasının yıkıcı etkilerine rağmen, İlhanlılar kısa sürede İran kültürünün etkisi altına girmiş ve büyük imar faaliyetlerine girişmişlerdir.

    Olumlu Gelişme: İlhanlı hükümdarları, özellikle Gazan Han (1295-1304) ve Olcaytu (1304-1316) dönemlerinde, büyük mimari projelere imza atmışlardır. Bu dönemde inşa edilen yapılar, Selçuklu mimarisinin devamı niteliğinde olmakla birlikte, yeni ve özgün unsurlar da içermektedir.

    İlhanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biri, Sultaniye‘deki Olcaytu Türbesi‘dir. 1307-1313 yılları arasında inşa edilen bu anıtsal yapı, 50 metre yüksekliğindeki kubbesiyle döneminin en büyük kubbeli yapısıydı. Türbenin dış cephesindeki çini süslemeler ve iç mekândaki alçı işçiliği, İlhanlı sanatının inceliğini göstermektedir.

    Tebriz‘deki Alishah Camii (Arg-e Alishah), İlhanlı döneminin bir diğer önemli yapısıdır. 1315 yılında inşasına başlanan cami, devasa boyutlarıyla dikkat çeker. Ne yazık ki yapının büyük bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.

    Olumsuz Gelişme: İlhanlı döneminin sonlarına doğru yaşanan siyasi istikrarsızlık ve iç çekişmeler, birçok mimari projenin yarım kalmasına veya tahrip olmasına neden olmuştur.

    İlhanlı mimarisinde dikkat çeken bir diğer özellik, anıtsal portallerin kullanımıdır. Bu portallar, Selçuklu geleneğinin devamı niteliğinde olmakla birlikte, daha gösterişli ve kompleks bir yapıya sahiptir. Natanz‘daki Cuma Camii (1304-1309) bunun güzel bir örneğidir.

    İlhanlı dönemi mimarisi, kendinden sonraki Timurlu ve Safevi dönemlerini de etkilemiş, özellikle kubbe mimarisi ve çini süsleme teknikleri açısından bir köprü görevi görmüştür.

    11.2.2. Timurlu Dönemi Minyatür Sanatı

    Timurlu dönemi (1370-1507), Türk-İran sanatının altın çağlarından biri olarak kabul edilir. Bu dönemde, özellikle minyatür sanatı büyük bir gelişme göstermiştir. Timur‘un (1336-1405) ve haleflerinin sanata olan ilgisi, birçok sanatçının Semerkand, Herat ve Şiraz gibi kültür merkezlerinde toplanmasını sağlamıştır.

    Olumlu Gelişme: Timurlu hükümdarları, özellikle Şahruh (1405-1447) ve oğlu Baysungur Mirza (1397-1433), sanatçıları himaye etmiş ve büyük atölyeler kurmuşlardır. Bu atölyelerde üretilen el yazmaları ve minyatürler, Türk-İran sanatının en nadide örnekleri arasındadır.

    Timurlu minyatür sanatının en önemli özelliklerinden biri, renk kullanımındaki ustalık ve kompozisyon zenginliğidir. Bu dönemde üretilen minyatürlerde, parlak renkler ve altın yaldız sıkça kullanılmıştır. Figürler daha gerçekçi bir şekilde resmedilmiş, arka planlar ise zengin detaylarla süslenmiştir.

    Baysungur Şahnamesi (1430 civarı), Timurlu minyatür sanatının en önemli örneklerinden biridir. Bu el yazması, Firdevsi‘nin ünlü eserinin en gösterişli nüshalarından biri olup, içerdiği minyatürler dönemin sanat anlayışını yansıtır.

    Olumsuz Gelişme: Timurlu İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde (15. yüzyıl sonları), birçok değerli sanatçı farklı saray

    lara dağılmış, bu da Timurlu sanat okulunun bütünlüğünü bozmuştur.

    Timurlu döneminin bir diğer önemli eseri, Kelile ve Dimne nüshasıdır (1429). Bu eserdeki minyatürler, hayvan figürlerinin ustalıkla işlenmesiyle dikkat çeker. Herat okulunun karakteristik özelliklerini taşıyan bu minyatürler, doğa tasvirlerindeki incelik ve detaycılıkla ön plana çıkar.

    Kemaleddin Behzad (1450-1535), Timurlu minyatür sanatının en önemli temsilcilerinden biridir. Behzad’ın eserleri, gerçekçi portre çalışmaları ve karmaşık kompozisyonlarıyla tanınır. Onun üslubu, sonraki yüzyıllarda Safevi minyatür sanatını derinden etkilemiştir.

    Timurlu minyatür sanatı, İran ve Orta Asya geleneklerini başarıyla sentezlemiş, bu sentez Türk-İslam sanatının gelişiminde önemli bir aşama oluşturmuştur.

    11.2.3. Timurlu Mimarisinde Türk-İran Sentezi

    Timurlu mimarisi, Türk-İran sanat sentezinin en görkemli örneklerini sunar. Bu dönemde inşa edilen yapılar, büyüklükleri, gösterişli süslemeleri ve yenilikçi tasarımlarıyla dikkat çeker.

    Olumlu Gelişme: Timur ve halefleri, fethedilen bölgelerden getirdikleri usta ve sanatçıları bir araya getirerek, özgün bir mimari üslup geliştirmişlerdir. Bu üslup, Orta Asya Türk çadır mimarisi ile İran’ın kubbe ve eyvan geleneklerini birleştirir.

    Semerkand‘daki Gur-i Mir Türbesi (1404), Timurlu mimarisinin en önemli örneklerindendir. Timur’un mezarını barındıran bu yapı, çift kubbeli tasarımı ve zengin çini süslemeleriyle ünlüdür. Türbenin iç mekânındaki altın yaldızlı mukarnas süslemeler, İran sanatının inceliğini yansıtır.

    Bibi Hanım Camii (1399-1404), yine Semerkand’da bulunan ve Timurlu mimarisinin anıtsallığını gösteren bir diğer önemli yapıdır. Devasa boyutları ve gösterişli portalıyla dikkat çeken cami, ne yazık ki zaman içinde büyük ölçüde tahrip olmuştur.

    Olumsuz Gelişme: Timurlu yapılarının büyüklüğü ve gösterişi, bazen yapısal sorunlara yol açmıştır. Örneğin, Bibi Hanım Camii’nin kubbesi, daha yapım aşamasında çökme tehlikesi geçirmiştir.

    Herat‘taki Gevher Şad Külliyesi (1417-1438), Timurlu mimarisinin olgunluk dönemini temsil eder. Külliye içindeki cami, medrese ve türbe, Türk-İran mimari geleneklerinin uyumlu bir sentezini sunar. Özellikle caminin çini süslemeleri, dönemin estetik anlayışının zirvesini temsil eder.

    Timurlu mimarisinin bir diğer önemli özelliği, bahçe düzenlemeleridir. Çahar Bağ (dört bahçe) tarzı düzenlemeler, Timurlu saraylarının ve türbelerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu gelenek, daha sonra Babür ve Safevi mimarisini de etkilemiştir.

    Timurlu mimarisi, kendinden önceki Selçuklu ve İlhanlı geleneklerini geliştirmiş, kendinden sonraki Safevi ve Babür mimarisine de önemli bir miras bırakmıştır. Bu dönemde geliştirilen mimari ve süsleme teknikleri, Türk-İslam sanatının klasik döneminin temellerini oluşturmuştur.

    11.3. Safevi Sanatında Türk Etkileri

    11.3.1. Safevi Halı ve Dokuma Sanatı

    Safevi dönemi (1501-1736), Türk-İran sanatının en parlak dönemlerinden biridir. Özellikle halı ve dokuma sanatında, bu dönemde üretilen eserler dünya çapında ün kazanmıştır. Safevi hanedanının Türk kökenli olması, sanat üretiminde Türk etkilerinin belirgin şekilde görülmesini sağlamıştır.

    Olumlu Gelişme: Şah I. Abbas (1588-1629) döneminde, saray atölyelerinde üretilen halılar teknik mükemmellik ve estetik açıdan zirveye ulaşmıştır. Bu dönemde, Tebriz, Kaşan, İsfahan ve Kirman gibi şehirler önemli dokuma merkezleri haline gelmiştir.

    Safevi halılarının en önemli özelliklerinden biri, karmaşık desenler ve zengin renk paletinin kullanımıdır. Bu halılarda sıkça görülen madalyon ve köşe göbek kompozisyonları, Türk halı sanatının etkisini gösterir. Ayrıca, hayvan figürleri ve av sahneleri gibi Orta Asya Türk sanatına özgü motifler de Safevi halılarında sıkça kullanılmıştır.

    Ardabil Halısı, Safevi halı sanatının en ünlü örneklerindendir. 1539-40 yıllarında dokunduğu tahmin edilen bu halı, Londra Victoria ve Albert Müzesi‘nde sergilenmektedir. Halının merkezindeki büyük madalyon ve köşelerdeki çeyrek madalyonlar, Türk halı sanatının karakteristik özelliklerini yansıtır.

    Olumsuz Gelişme: Safevi döneminin sonlarına doğru (18. yüzyıl başları), saray atölyelerinin zayıflaması ve Avrupa’dan gelen talebin artması, halı üretiminde kalite düşüşüne neden olmuştur. Bazı geleneksel motifler ve teknikler, ticari kaygılarla terk edilmiştir.

    Safevi dokuma sanatında ipek kumaşlar da önemli bir yer tutar. Lampas tekniğiyle dokunan ipek kumaşlar, altın ve gümüş tellerle zenginleştirilmiş, çoğunlukla çiçek ve hayvan motifleriyle süslenmiştir. Bu kumaşlarda görülen stilize edilmiş hayvan figürleri, Türk sanatının etkisini gösterir.

    Safevi dönemi dokuma sanatı, Osmanlı sanatını da etkilemiştir. Özellikle 16. yüzyılda, İran’dan getirilen ustaların Osmanlı saray atölyelerinde çalışması, iki sanat geleneği arasında bir etkileşim yaratmıştır.

    11.3.2. Safevi Minyatür Okulları

    Safevi dönemi, minyatür sanatının en parlak dönemlerinden biridir. Bu dönemde, farklı şehirlerde gelişen minyatür okulları, kendine özgü üsluplar geliştirmiştir. Safevi minyatür sanatı, Timurlu geleneğinin devamı niteliğinde olmakla birlikte, Türk sanatının etkilerini de belirgin şekilde taşır.

    Olumlu Gelişme: Safevi şahlarının sanata olan ilgisi, özellikle Şah Tahmasp (1524-1576) ve Şah Abbas dönemlerinde, minyatür sanatının gelişmesini sağlamıştır. Saray atölyelerinde üretilen el yazmaları, dönemin en değerli sanat eserleri arasındadır.

    Tebriz Okulu, Safevi minyatür sanatının ilk ve en önemli merkezlerinden biridir. Bu okulun en ünlü temsilcisi, Timurlu döneminden Safevi dönemine geçiş yapan Sultan Muhammed‘dir. Sultan Muhammed’in eserleri, karmaşık kompozisyonları ve canlı renk kullanımıyla tanınır. Şah Tahmasp’ın Şehnamesi (1525-1535), bu okulun en önemli eserlerindendir.

    Kazvin Okulu, 16. yüzyılın ikinci yarısında gelişmiştir. Bu okulun en önemli temsilcisi Siyavuş Bey‘dir. Kazvin okulu minyatürlerinde, figürlerin daha uzun ve zarif resmedildiği, arka planların ise daha sade tutulduğu görülür.

    İsfahan Okulu, Şah Abbas döneminde (1588-1629) gelişmiştir. Bu okulun en ünlü sanatçısı Rıza Abbasi‘dir. İsfahan okulu minyatürlerinde, tek figürlü kompozisyonlar ve günlük yaşam sahneleri ön plana çıkar. Bu üslup, Türk minyatür sanatını da etkilemiştir.

    Olumsuz Gelişme: 17. yüzyılın sonlarına doğru, Safevi sarayının zayıflamasıyla birlikte, minyatür sanatında da bir gerileme yaşanmıştır. Avrupa sanatının etkisiyle, geleneksel üsluptan uzaklaşılmaya başlanmıştır.

    Safevi minyatürlerinde, Türk sanatının etkisi özellikle figür tasvirlerinde ve kompozisyon düzenlemelerinde görülür. Orta Asya Türk sanatına özgü dinamik ve hareketli sahneler, Safevi minyatürlerinde de kendini gösterir.

    11.3.3. Safevi Dönemi Mimari Eserleri

    Safevi dönemi mimarisi, Türk-İran sanat sentezinin en görkemli örneklerini sunar. Bu dönemde inşa edilen yapılar, anıtsallıkları, zengin süslemeleri ve yenilikçi tasarımlarıyla dikkat çeker.

    Olumlu Gelişme: Şah Abbas‘ın İsfahan‘ı başkent yapmasıyla birlikte, şehir büyük bir imar faaliyetine sahne olmuştur. Nakş-ı Cihan Meydanı ve çevresindeki yapılar, Safevi mimarisinin en önemli örnekleridir.

    Şeyh Lütfullah Camii (1603-1619), Safevi mimarisinin inceliğini gösteren en önemli yapılardan biridir. Caminin kubbesi üzerindeki çini süslemeler, Türk-İran sanatının ulaştığı estetik seviyeyi gösterir. Yapının portal ve mihrabındaki mukarnas süslemeler, Selçuklu geleneğinin devamı niteliğindedir.

    Şah Camii (1611-1629), İsfahan’daki bir diğer önemli Safevi yapısıdır. Caminin çift kubbeli yapısı ve yüksek minareleri, Timurlu mimarisinin etkisini gösterir. Ancak, yapının süslemelerinde kullanılan yedi renkli çini tekniği (haft rang), Safevi döneminin yenilikçi yaklaşımını yansıtır.

    Ali Kapu Sarayı (1597-1668), Türk köşk mimarisi ile İran saray geleneğinin bir sentezini sunar. Sarayın üst katındaki müzik odası, akustik özellikleri ve süslemeleriyle ünlüdür.

    Olumsuz Gelişme: 18. yüzyıl başlarında yaşanan Afgan istilası, birçok Safevi dönemi yapısının tahrip olmasına neden olmuştur. Ayrıca, bu dönemde ekonomik sorunlar nedeniyle yeni anıtsal yapıların inşası durma noktasına gelmiştir.

    Safevi mimarisinde, Türk sanatının etkisi özellikle kubbe mimarisinde ve süsleme programlarında görülür. Çift kubbeli yapılar ve mukarnas süslemeler, Türk mimari geleneğinin devamı niteliğindedir. Ayrıca, Safevi camilerinde görülen dört eyvanlı plan şeması, Orta Asya Türk mimarisinin bir yansımasıdır.

    Safevi dönemi mimarisi, kendinden önceki Timurlu ve Akkoyunlu geleneklerini geliştirmiş, kendinden sonraki Kaçar mimarisine de önemli bir miras bırakmıştır. Bu dönemde geliştirilen mimari ve süsleme teknikleri, Türk-İran sanatının klasik döneminin zirvesini temsil eder.

    11.4. Kaçar Dönemi Sanatı ve Türk Motifleri

    11.4.1. Kaçar Portre Sanatı

    Kaçar dönemi (1785-1925), İran sanatında Batı etkilerinin yoğun olarak görülmeye başladığı bir dönemdir. Ancak bu dönemde de Türk sanatının etkileri, özellikle portre sanatında kendini göstermeye devam etmiştir.

    Olumlu Gelişme: Kaçar şahları, kendilerini ve saray mensuplarını resmettirmek için çok sayıda sanatçıyı himaye etmişlerdir. Bu durum, İran’da portre sanatının gelişmesine önemli katkıda bulunmuştur.

    Kaçar portre sanatının en önemli özelliklerinden biri, figürlerin idealize edilmiş bir şekilde tasvir edilmesidir. Bu idealizasyon, Türk minyatür sanatının bir devamı niteliğindedir. Özellikle Feth Ali Şah (1797-1834) döneminde yapılan portrelerde, şahın uzun sakalı ve gösterişli kıyafetleri, Türk hükümdar portrelerini anımsatır.

    Mihr Ali ve Abdullah Han, Kaçar portre sanatının en önemli temsilcilerindendir. Bu sanatçıların eserlerinde, geleneksel İran minyatür sanatı ile Batı resim tekniklerinin bir sentezi görülür. Figürlerin yüz hatları ve duruşları Türk sanatının etkisini yansıtırken, ışık-gölge kullanımı ve perspektif uygulamaları Batı etkisini gösterir.

    Olumsuz Gelişme: 19. yüzyılın ortalarından itibaren, fotoğrafçılığın yaygınlaşmasıyla birlikte, geleneksel portre sanatı giderek önemini yitirmeye başlamıştır. Bu durum, bazı geleneksel tekniklerin ve motiflerin kaybolmasına neden olmuştur.

    Kaçar portrelerinde sıkça görülen bir diğer özellik, figürlerin arkasında yer alan manzara tasvirleridir. Bu manzaralarda, Türk minyatür sanatında görülen stilize edilmiş ağaç ve çiçek motifleri kullanılmıştır.

    11.4.2. Kaçar Dönemi Mimari Üslubu

    Kaçar dönemi mimarisi, Safevi geleneğinin devamı niteliğinde olmakla birlikte, Batı etkilerinin de yoğun olarak görüldüğü bir üslup geliştirmiştir. Bu dönemde inşa edilen yapılarda, Türk-İran mimari gelenekleri ile Avrupa mimarisinin bir sentezi görülür.

    Olumlu Gelişme: Kaçar şahları, özellikle Tahran‘da büyük imar faaliyetlerine girişmişlerdir. Bu dönemde inşa edilen saraylar ve kamu binaları, İran mimarisine yeni bir soluk getirmiştir.

    Gülistan Sarayı (1865-1867), Kaçar mimarisinin en önemli örneklerindendir. Sarayın dış cephesinde görülen çini panolar, geleneksel Türk-İran sanatının devamı niteliğindedir. Ancak, yapının iç mekân düzenlemesi ve süslemeleri Avrupa saraylarını anımsatır.

    Şems-ül Emare (1865-1867), Kaçar döneminin bir diğer önemli yapısıdır. Bu yapının saat kulesi, Avrupa mimarisinin etkisini gösterirken, cephe süslemeleri geleneksel motifleri barındırır.

    Olumsuz Gelişme: Batı mimarisinin yoğun etkisi, bazı geleneksel mimari unsurların ve tekniklerin terk edilmesine neden olmuştur. Özellikle iç mekân düzenlemelerinde, geleneksel İran mimarisinden uzaklaşılmıştır.

    Kaçar dönemi camilerinde, Türk cami mimarisinin etkileri görülmeye devam etmiştir. Sepahsalar Camii (1879-1890), bu etkinin en belirgin örneklerindendir. Caminin dört minareli tasarımı ve kubbe yapısı, Osmanlı cami mimarisini anımsatır.

    11.4.3. Geleneksel Sanatların Devamı ve Dönüşümü

    Kaçar döneminde, geleneksel Türk-İran sanatları varlığını sürdürmekle birlikte, Batı etkisiyle önemli dönüşümler geçirmiştir.

    Olumlu Gelişme: Bu dönemde, özellikle el sanatları alanında bir canlanma yaşanmıştır. Halı dokumacılığı, çini üretimi ve maden işçiliği gibi geleneksel sanatlar, yeni motif ve tekniklerle zenginleşmiştir.

    Kaçar dönemi halılarında, geleneksel Türk-İran motiflerinin yanı sıra, Avrupa etkisiyle natüralist çiçek desenleri de görülmeye başlamıştır. Tebriz ve Kirman gibi geleneksel dokuma merkezleri, bu dönemde de önemlerini korumuşlardır.

    Çini sanatında, Safevi döneminin haft rang (yedi renk) tekniği kullanılmaya devam etmiştir. Ancak, motiflerde Batı etkisi görülmeye başlamış, özellikle natüralist çiçek desenleri yaygınlaşmıştır.

    Olumsuz Gelişme: Batı’dan ithal edilen ucuz sanayi ürünleri, bazı geleneksel el sanatlarının gerilemesine neden olmuştur. Özellikle tekstil ve maden işçiliği alanlarında, geleneksel üretim teknikleri terk edilmeye başlanmıştır.

    Kaçar döneminde, minyatür sanatı da bir dönüşüm geçirmiştir. Geleneksel minyatür teknikleri ile Batı resim tekniklerinin bir sentezi olan “Kaçar minyatürü” ortaya çıkmıştır. Bu yeni üslupta, geleneksel Türk-İran minyatür sanatının kompozisyon anlayışı korunurken, perspektif ve ışık-gölge teknikleri kullanılmaya başlanmıştır.

    Kaçar dönemi, Türk-İran sanatının modernleşme sürecinin başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu dönemde yaşanan dönüşümler, 20. yüzyıl İran sanatının şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.

    12. İran’da Türk Dili ve Edebiyatı

    12.1. Türkçe’nin İran’da Kullanımı ve Gelişimi

    İran’da Türkçe’nin kullanımı ve gelişimi, Türk-İran kültürel etkileşiminin en önemli göstergelerinden biridir. Türkçe, yüzyıllar boyunca İran coğrafyasında önemli bir iletişim ve edebiyat dili olarak varlığını sürdürmüştür.

    12.1.1. Selçuklu ve İlhanlı Döneminde Türkçe

    Selçuklu İmparatorluğu döneminde (11.-13. yüzyıllar), Türkçe İran coğrafyasında yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde, saray çevresinde ve orduda Türkçe’nin kullanımı artmıştır.

    Olumlu Gelişme: Selçuklu sultanları, Türkçe’nin yanı sıra Farsça’yı da desteklemişler, bu da iki dil arasında bir etkileşimin oluşmasını sağlamıştır. Kaşgarlı Mahmud‘un “Divan-ı Lügati’t-Türk” adlı eseri, bu dönemde Türkçe’nin sistematik olarak incelenmesinin bir örneğidir.

    İlhanlı Devleti döneminde (13.-14. yüzyıllar), Türkçe’nin kullanımı daha da yaygınlaşmıştır. Bu dönemde, resmi belgelerde ve edebi eserlerde Türkçe’nin kullanıldığı görülmektedir.

    Olumsuz Gelişme: Ancak, İlhanlıların zamanla İran kültürünün etkisi altına girmesiyle, saray çevresinde Farsça’nın kullanımı artmış, bu da Türkçe’nin resmi dil olarak kullanımını sınırlandırmıştır.

    12.1.2. Safevi Döneminde Saray Dili Olarak Türkçe

    Safevi Devleti döneminde (1501-1736), Türkçe saray dili olarak önemli bir konum kazanmıştır. Safevi hanedanının Türk kökenli olması, bu durumun en önemli nedenidir.

    Olumlu Gelişme: Şah İsmail (1501-1524), Türkçe şiirler yazan ilk Safevi hükümdarıdır. “Hatayi” mahlasıyla yazdığı şiirler, Azerbaycan Türkçesi’nin en önemli edebi örnekleri arasındadır.

    Bu dönemde, Türkçe sadece sarayda değil, ordu ve bürokraside de yaygın olarak kullanılmıştır. Safevi ordusunun temelini oluşturan Kızılbaş Türkmen boyları, Türkçe’nin ordudaki kullanımını pekiştirmiştir.

    Olumsuz Gelişme: Ancak, Şah Abbas döneminden (1588-1629) itibaren, merkezileşme politikaları sonucunda Farsça’nın resmi dil olarak önem kazanması, Türkçe’nin kullanım alanını daraltmıştır.

    12.1.3. Kaçar Döneminde Türkçe’nin Konumu

    Kaçar Hanedanı döneminde (1785-1925), Türkçe saray çevresinde ve orduda kullanılmaya devam etmiştir. Kaçar hanedanının Türk kökenli olması, bu durumun devamını sağlamıştır.

    Olumlu Gelişme: Bu dönemde, özellikle Azerbaycan bölgesinde Türkçe edebiyat gelişmeye devam etmiştir. Mirza Fethali Ahundzade gibi yazarlar, modern Azerbaycan edebiyatının temellerini atmışlardır.

    19. yüzyılın sonlarına doğru, İran’da anayasal hareketin gelişmesiyle birlikte, Türkçe basın da ortaya çıkmaya başlamıştır. 1906 Meşrutiyet Devrimi‘nden sonra, Türkçe gazeteler yayınlanmaya başlamıştır.

    Olumsuz Gelişme: Ancak, 20. yüzyılın başlarında gelişen İran milliyetçiliği, Farsça’nın ülkenin tek resmi dili olarak kabul edilmesine yol açmış, bu da Türkçe’nin resmi kullanımını sınırlandırmıştır.

    İran’da Türkçe’nin kullanımı ve gelişimi, Türk-İran kültürel etkileşiminin canlı bir örneğidir. Yüzyıllar boyunca İran coğrafyasında varlığını sürdüren Türkçe, günümüzde de özellikle Azerbaycan bölgesinde yaygın olarak kullanılmaya devam etmektedir.

    12.2. Azerbaycan Türkçesi ve Edebi Ürünleri

    İran’da konuşulan Türk dillerinin en önemlisi, Azerbaycan Türkçesidir. Bu dil, İran’ın kuzeybatısında, özellikle Azerbaycan eyaletlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır.

    12.2.1. Klasik Azerbaycan Türk Edebiyatı

    Klasik Azerbaycan Türk edebiyatı, 13. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlamıştır. Bu dönemde, Farsça’nın yanı sıra Türkçe de önemli bir edebi dil haline gelmiştir.

    Olumlu Gelişme: Hasanoğlu (13. yüzyıl), Azerbaycan Türkçesiyle şiir yazan ilk büyük şair olarak kabul edilir. Onun eserleri, Azerbaycan Türkçesinin edebi bir dil olarak kullanılmaya başlandığının ilk örneklerindendir.

    İmadeddin Nesimi (1369-1417), klasik Azerbaycan şiirinin en önemli temsilcilerindendir. Hurufilik akımının etkisiyle yazdığı şiirler, hem felsefi derinliği hem de dil ustalığıyla dikkat çeker.

    Şah İsmail Hatayi (1487-1524), hem bir hükümdar hem de bir şair olarak Azerbaycan edebiyatına önemli katkılarda bulunmuştur. Onun şiirleri, Azerbaycan Türkçesinin saray çevresinde de kullanıldığının bir göstergesidir.

    Olumsuz Gelişme: Ancak, Safevi Devleti’nin merkezileşme politikaları ve Farsça’nın resmi dil olarak önem kazanması, Türkçe edebiyatın gelişimini zaman zaman yavaşlatmıştır.

    12.2.2. Modern Azerbaycan Türk Edebiyatı

    Modern Azerbaycan Türk edebiyatı, 19. yüzyılın ortalarından itibaren gelişmeye başlamıştır. Bu dönemde, Batı etkisiyle yeni edebi türler ve akımlar ortaya çıkmıştır.

    Olumlu Gelişme: Mirza Fethali Ahundzade (1812-1878), modern Azerbaycan edebiyatının kurucusu olarak kabul edilir. Tiyatro, roman ve eleştiri gibi yeni türlerde eserler veren Ahundzade, Azerbaycan Türkçesinin modernleşmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

    Celil Memmedguluzade (1866-1932), “Molla Nasreddin” adlı satirik dergiyle Azerbaycan Türkçesinin gazetecilik ve edebiyat dili olarak gelişmesine katkıda bulunmuştur.

    Muhammed Hüseyin Şehriyar (1906-1988), modern İran Azerbaycan şiirinin en önemli temsilcilerindendir. Özellikle “Heyder Babaya Selam” adlı eseri, Azerbaycan Türkçesinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilir.

    Olumsuz Gelişme: 20. yüzyılın başlarında gelişen İran milliyetçiliği ve Farsça’nın tek resmi dil olarak kabul edilmesi, Azerbaycan Türkçesiyle eğitim ve yayın yapma imkânlarını sınırlandırmıştır.

    12.2.3. İran Azerbaycanı’nda Çağdaş Edebi Akımlar

    20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, İran Azerbaycanı’nda yeni edebi akımlar ortaya çıkmıştır. Bu akımlar, geleneksel temalarla modern anlatım tekniklerini birleştirmeye çalışmıştır.

    Olumlu Gelişme: 1978-79 İran Devrimi sonrasında, Azerbaycan Türkçesiyle yayın yapma imkânları kısmen artmıştır. Bu dönemde, birçok dergi ve gazete yayınlanmaya başlamıştır.

    Semed Behrengi (1939-1967), çocuk edebiyatı alanında önemli eserler vermiş bir yazardır. Onun eserleri, İran Azerbaycanı’nda modern çocuk edebiyatının gelişmesine öncülük etmiştir.

    Olumsuz Gelişme: Ancak, Azerbaycan Türkçesiyle eğitim yapma konusundaki kısıtlamalar devam etmiş, bu da dilin ve edebiyatın gelişimini olumsuz etkilemiştir.

    Günümüzde, İran Azerbaycanı’nda Türkçe edebiyat varlığını sürdürmektedir. Özellikle şiir ve kısa öykü alanlarında önemli eserler verilmeye devam edilmektedir. Ancak, dil hakları konusundaki tartışmalar ve kısıtlamalar, edebiyatın gelişimini etkilemeye devam etmektedir.

    12.3. İran Türkmen Edebiyatı

    İran’ın kuzeydoğusunda yaşayan Türkmenler, zengin bir sözlü ve yazılı edebiyat geleneğine sahiptir. Türkmen edebiyatı, Oğuz Türkçesinin bir kolu olan Türkmen Türkçesiyle üretilmektedir.

    12.3.1. Türkmen Halk Edebiyatı ve Destanları

    Türkmen halk edebiyatı, sözlü gelenek içinde gelişmiş ve nesilden nesile aktarılmıştır. Bu edebiyatın en önemli ürünleri arasında destanlar, masallar ve halk şiirleri yer alır.

    Olumlu Gelişme: “Köroğlu”, “Dede Korkut” ve “Yusuf-Züleyha” gibi destanlar, Türkmen sözlü geleneğinin en önemli örnekleri arasındadır. Bu destanlar, Türkmen kimliğinin ve kültürel belleğinin korunmasında önemli rol oynamıştır.

    Türkmen halk şiiri, “baksı” adı verilen halk ozanları tarafından yaşatılmıştır. Baksılar, kopuz eşliğinde söyledikleri şiirlerle Türkmen edebiyatının gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.

    Olumsuz Gelişme: Modernleşme ve kentleşme süreçleri, geleneksel Türkmen yaşam tarzını etkilemiş, bu da sözlü edebiyat geleneğinin zayıflamasına neden olmuştur.

    12.3.2. Modern Türkmen Yazılı Edebiyatı

    Modern Türkmen yazılı edebiyatı, 20. yüzyılın başlarından itibaren gelişmeye başlamıştır. Bu dönemde, geleneksel temalarla modern anlatım tekniklerini birleştiren eserler ortaya çıkmıştır.

    Olumlu Gelişme: Ata Atacanov (1922-1989), modern İran Türkmen edebiyatının öncü isimlerinden biridir. Şiirleri ve hikayeleriyle Türkmen edebiyatının modernleşmesine katkıda bulunmuştur.

    Nefes Şair (1930-2009), İran Türkmen şiirinin en önemli temsilcilerinden biridir. Geleneksel Türkmen şiir formlarını modern temalarla birleştiren şair, Türkmen dilinin ve kültürünün korunması için çaba göstermiştir.

    Olumsuz Gelişme: İran’da Türkmen Türkçesiyle eğitim ve yayın yapma konusundaki kısıtlamalar, yazılı edebiyatın gelişimini olumsuz etkilemiştir.

    Günümüzde, İran Türkmen edebiyatı varlığını sürdürmektedir. Özellikle şiir alanında önemli eserler verilmeye devam edilmektedir. Ancak, dil hakları konusundaki tartışmalar ve kısıtlamalar, edebiyatın gelişimini etkilemeye devam etmektedir.

    12.4. Çağdaş İran’da Türkçe Yayıncılık ve Eğitim

    12.4.1. Türkçe Süreli Yayınlar ve Gazeteler

    İran’da Türkçe süreli yayınlar ve gazeteler, Türk dili ve kültürünün yaşatılması ve geliştirilmesi açısından önemli bir role sahiptir.

    Olumlu Gelişme: 1978-79 İran Devrimi sonrasında, Türkçe yayın yapma imkânları kısmen artmıştır. “Varlık” dergisi, 1979 yılından beri yayın hayatını sürdüren en önemli Türkçe dergilerden biridir. Dergi, Azerbaycan Türkçesi edebiyatı ve kültürü üzerine makaleler yayınlamaktadır.

    “Yol”, “Dilmac” ve “Güneş” gibi dergiler de İran’da Türkçe yayın yapan önemli süreli yayınlar arasındadır. Bu dergiler, Türk dili, edebiyatı ve kültürü üzerine çalışmalar yayınlamakta ve genç yazarlara eserlerini yayınlama fırsatı sunmaktadır.

    Olumsuz Gelişme: Ancak, Türkçe yayınlar üzerindeki siyasi ve ekonomik baskılar, bu yayınların sürdürülebilirliğini zorlaştırmaktadır. Birçok dergi ve gazete, maddi zorluklar veya siyasi baskılar nedeniyle yayın hayatına son vermek zorunda kalmıştır.

    12.4.2. Türkçe Kitap Yayıncılığı

    İran’da Türkçe kitap yayıncılığı, özellikle 1990’lardan itibaren gelişme göstermiştir.

    Olumlu Gelişme: Tebriz, Urmiye ve Tahran gibi şehirlerde Türkçe kitap yayınlayan yayınevleri kurulmuştur. Bu yayınevleri, hem klasik Azerbaycan edebiyatı eserlerini hem de çağdaş yazarların eserlerini yayınlamaktadır.

    Olumsuz Gelişme: Ancak, Türkçe kitapların basım ve dağıtımı konusunda hala çeşitli zorluklar yaşanmaktadır. Resmi izinler ve sansür uygulamaları, yayıncılık faaliyetlerini olumsuz etkilemektedir.

    12.4.3. Türkçe Eğitim Tartışmaları ve Uygulamalar

    İran’da Türkçe eğitim konusu, uzun yıllardır tartışılan ve henüz tam olarak çözüme kavuşturulamamış bir meseledir.

    Olumlu Gelişme: İran Anayasası’nın 15. maddesi, Farsça’nın yanı sıra yerel dillerin de eğitimde kullanılabileceğini belirtmektedir. Bu madde, Türkçe eğitim taleplerinin yasal dayanağını oluşturmaktadır.

    Son yıllarda, bazı üniversitelerde Azerbaycan Türkçesi ve edebiyatı bölümleri açılmıştır. Tebriz Üniversitesi ve Allameh Tabataba’i Üniversitesi‘nde bu bölümler bulunmaktadır.

    Olumsuz Gelişme: Ancak, ilk ve orta öğretimde Türkçe eğitim hala mümkün değildir. Türkçe’nin okullarda seçmeli ders olarak okutulması yönündeki talepler henüz karşılanmamıştır.

    Türkçe eğitim konusundaki kısıtlamalar, dilin gelecek nesillere aktarılması ve geliştirilmesi açısından önemli bir engel teşkil etmektedir.

    Sonuç olarak, İran’da Türk dili ve edebiyatı varlığını sürdürmekte ve gelişmeye devam etmektedir. Ancak, dil hakları ve eğitim konularındaki kısıtlamalar, bu gelişimin önünde önemli engeller oluşturmaktadır. Türkçe yayıncılık ve eğitim alanındaki ilerlemeler, İran’daki Türk toplumunun kültürel kimliğinin korunması ve geliştirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

    13. Sonuç ve Değerlendirme

    13.1. Türk-İran İlişkilerinin Tarihsel Seyri

    Türk-İran ilişkileri, binlerce yıllık bir geçmişe sahip olup, Orta Asya ve Orta Doğu tarihinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu ilişkiler, zaman içinde çeşitli dönemlerden geçmiş, kimi zaman işbirliği ve kültürel alışveriş, kimi zaman ise rekabet ve çatışma şeklinde tezahür etmiştir.

    İlk temaslar, Akhamenid İmparatorluğu döneminde (M.Ö. 550-330) başlamış, Part ve Sasani dönemlerinde devam etmiştir. İslam’ın yayılmasıyla birlikte, Türk-İran ilişkileri yeni bir boyut kazanmıştır. Gazneliler, Selçuklular, İlhanlılar ve Timurlular gibi Türk hanedanlarının İran’da hüküm sürmesi, iki kültür arasındaki etkileşimi derinleştirmiştir.

    Safevi Devleti‘nin kurulması (1501), Türk-İran ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde, mezhepsel farklılıklar ön plana çıkmış ve Osmanlı-Safevi rekabeti bölge siyasetini şekillendirmiştir.

    Modern dönemde, özellikle 20. yüzyılda, Türkiye ve İran arasındaki ilişkiler, bölgesel ve küresel dinamiklerin etkisiyle şekillenmiştir. İki ülke arasında zaman zaman gerginlikler yaşansa da, ekonomik ve kültürel bağlar varlığını sürdürmüştür.

    13.2. Kültürel Etkileşimlerin Analizi

    Türk-İran kültürel etkileşimi, edebiyattan sanata, mimariden müziğe kadar geniş bir yelpazede kendini göstermiştir. Bu etkileşim, her iki kültürü de zenginleştirmiş ve özgün sentezlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

    Edebiyat alanında, Farsça ve Türkçe arasındaki karşılıklı etkileşim dikkat çekicidir. Birçok Türk şair ve yazar Farsça eserler verirken, Fars edebiyatı da Türk kültüründen beslenmiştir. Firdevsi‘nin “Şehname”si, Nizami‘nin mesnevileri ve Hafız‘ın gazelleri, Türk edebiyatını derinden etkilemiştir.

    Sanat ve mimaride, Selçuklu, İlhanlı ve Timurlu dönemlerinde ortaya çıkan sentez, İslam sanatının en görkemli örneklerini vermiştir. İsfahan‘daki Şah Camii, Semerkand‘daki Registan Meydanı ve Herat‘taki Gevher Şad Külliyesi, bu sentezin en güzel örnekleri arasındadır.

    Müzik alanında da karşılıklı etkileşim söz konusudur. Türk musikisi, İran makam sisteminden etkilenirken, İran müziği de Türk enstrümanları ve melodilerinden beslenmiştir.

    13.3. Günümüz İran-Türk İlişkilerinin Tarihsel Temelleri

    Günümüz İran-Türk ilişkileri, bu zengin tarihsel ve kültürel mirasın üzerine inşa edilmiştir. İki ülke arasındaki ilişkiler, ortak tarih ve kültür, coğrafi yakınlık ve ekonomik çıkarlar gibi faktörlerle şekillenmektedir.

    Ancak, tarihsel süreçte yaşanan bazı olaylar ve anlaşmazlıklar, günümüz ilişkilerini de etkilemektedir. Örneğin, 16. yüzyılda başlayan Osmanlı-Safevi rekabetinin izleri, mezhepsel farklılıklar üzerinden hala hissedilmektedir.

    Öte yandan, İran’daki Türk azınlığın varlığı ve Türkiye’nin bu konudaki hassasiyeti, iki ülke arasındaki ilişkilerde önemli bir faktör olmaya devam etmektedir.

    Ekonomik ilişkiler, tarihsel bağların günümüze yansıyan en olumlu yönlerinden biridir. İki ülke arasındaki ticaret hacmi, son yıllarda artış göstermiştir.

    13.4. Gelecek Araştırmalar için Öneriler

    Türk-İran ilişkileri, hala derinlemesine araştırılmayı bekleyen birçok alan barındırmaktadır. Gelecek araştırmalar için bazı öneriler şunlar olabilir:

    1. İran’daki Türk azınlıkların kültürel ve dilsel pratiklerinin daha detaylı incelenmesi.
    2. Türk-İran edebi etkileşiminin çağdaş edebiyattaki yansımalarının araştırılması.
    3. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin tarihsel perspektiften analizi.
    4. Türk-İran mimari etkileşiminin modern mimarideki izlerinin incelenmesi.
    5. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin arşiv belgelerine dayalı olarak daha detaylı araştırılması.
    6. Türk-İran müzik etkileşiminin çağdaş müzik üzerindeki etkilerinin incelenmesi.
    7. İran’daki Türk dili ve edebiyatı eğitiminin mevcut durumu ve geliştirilmesi için önerilerin sunulması.

    Sonuç olarak, Türk-İran ilişkileri, tarihsel derinliği ve kültürel zenginliğiyle, hem akademik çalışmalar hem de güncel siyasi ve ekonomik ilişkiler açısından önemini korumaktadır. Bu ilişkilerin daha iyi anlaşılması, bölgesel barış ve işbirliğine katkı sağlayacak, aynı zamanda her iki toplumun kendi kültürel mirasını daha iyi kavramasına yardımcı olacaktır.

    Kaynakça

    1. Ağarı, M. (2010). İran Coğrafyasında Türkler. Türk Tarih Kurumu Yayınları.
    2. Aka, İ. (2000). Timur ve Devleti. Türk Tarih Kurumu Yayınları.
    3. Aydoğmuşoğlu, C. (2011). Şah Abbas ve Zamanı. Berikan Yayınevi.
    4. Bayat, F. (2006). Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı. Ötüken Neşriyat.
    5. Bosworth, C. E. (1968). The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000–1217). Cambridge University Press.
    6. Caferoğlu, A. (1984). Türk Dili Tarihi. Enderun Kitabevi.
    7. Çetin, O. (2016). İslam Tarihi ve Medeniyetinde İranlılar. İSAM Yayınları.
    8. Djalili, M. R., & Kellner, T. (2011). İran’ın Son İki Yüzyıllık Tarihi. Bilge Kültür Sanat.
    9. Golden, P. B. (1992). An Introduction to the History of the Turkic Peoples. Otto Harrassowitz.
    10. Gündüz, T. (2015). Son Kızılbaş Şah İsmail. Yeditepe Yayınevi.
    11. Kafesoğlu, İ. (1997). Türk Milli Kültürü. Ötüken Neşriyat.
    12. Köprülü, M. F. (1981). Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu. Ötüken Neşriyat.
    13. Kunt, M., Faroqhi, S., Yurdaydın, H. G., & Ödekan, A. (1997). Türkiye Tarihi 2: Osmanlı Devleti 1300-1600. Cem Yayınevi.
    14. Minorsky, V. (1953). Studies in Caucasian History. Taylor’s Foreign Press.
    15. Özgüdenli, O. G. (2009). Selçuklular: Büyük Selçuklu Devleti Tarihi (1040-1157). İSAM Yayınları.
    16. Sümer, F. (1999). Oğuzlar (Türkmenler): Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.
    17. Togan, Z. V. (1981). Umumi Türk Tarihine Giriş. Enderun Kitabevi.
    18. Uzunçarşılı, İ. H. (1988). Osmanlı Tarihi. Türk Tarih Kurumu Basımevi.
    19. Yazıcı, T. (2002). Fetihten Safevîlere Kadar İran Tarihi. Türk Tarih Kurumu Yayınları.
    20. Yıldız, H. D. (2000). İslamiyet ve Türkler. İlgi Kültür Sanat Yayınları.
    21. Zarinebaf-Shahr, F. (2007). Qizilbash “Heresy” and Identity Politics in the Ottoman Empire. In D. Terzioğlu (Ed.), Sufism and Society: Arrangements of the Mystical in the Muslim World, 1200-1800 (pp. 203-220). Routledge.
    22. Zeynalov, F. (2008). İran Türkleri. Yeni Anadolu Yayıncılık.
    23. Algar, H. (1980). Religion and State in Iran, 1785-1906: The Role of the Ulama in the Qajar Period. University of California Press.
    24. Amanat, A. (1997). Pivot of the Universe: Nasir al-Din Shah Qajar and the Iranian Monarchy, 1831-1896. University of California Press.
    25. Ateş, A. (2001). İstanbul’un İşgali Döneminde İran Elçiliği ve Faaliyetleri. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.
    26. Barthold, W. (1990). İlk-İslam Tarihçileri (Çev. T. Yazıcı). Türk Tarih Kurumu Basımevi.
    27. Bayat, A. H. (2006). Hüseyinî Tarikatı. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
    28. Bournoutian, G. A. (1992). The Khanate of Erevan Under Qajar Rule, 1795-1828. Mazda Publishers.
    29. Bregel, Y. (2003). An Historical Atlas of Central Asia. Brill.
    30. Browne, E. G. (1928). A Literary History of Persia. Cambridge University Press.
    31. Cahen, C. (1968). Pre-Ottoman Turkey: A General Survey of the Material and Spiritual Culture and History, c. 1071-1330. Sidgwick & Jackson.
    32. Calmard, J. (1996). Safavid Persia: The History and Politics of an Islamic Society. I.B. Tauris.
    33. Daftary, F. (1998). A Short History of the Ismailis: Traditions of a Muslim Community. Edinburgh University Press.
    34. Doerfer, G. (1963-1975). Türkische und mongolische Elemente im Neupersischen. Franz Steiner Verlag.
    35. Eberhard, W. (1995). Çin Tarihi. Türk Tarih Kurumu Basımevi.
    36. Erdoğan, A. (2015). İran’da Türk Aydınlanma Hareketi. Yeditepe Yayınevi.
    37. Floor, W. (2001). Safavid Government Institutions. Mazda Publishers.
    38. Fragner, B. (1999). Die “Persophonie”: Regionalität, Identität und Sprachkontakt in der Geschichte Asiens. ANOR.
    39. Gökdağ, B. A., & Heyet, C. (2004). İran Türkleri Dil ve Edebiyat. Karam Yayınları.
    40. Gündüz, T. (2010). Son Kızılbaş Şah İsmail. Yeditepe Yayınevi.
    41. Halaçoğlu, Y. (1991). XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi. Türk Tarih Kurumu Basımevi.
    42. Haneda, M. (1997). Islamic Urban Studies: Historical Review and Perspectives. Kegan Paul International.
    43. Kafadar, C. (1995). Between Two Worlds: The Construction of the Ottoman State. University of California Press.
    44. Karadeniz, Y. (2012). İran’da Sömürgecilik Mücadelesi ve Kaçar Hanedanı (1795-1925). Bakış Yayınları.
    45. Keddie, N. R. (1981). Roots of Revolution: An Interpretive History of Modern Iran. Yale University Press.
    46. Kia, M. (1998). Persian Nationalism and the Campaign for Language Purification. Middle Eastern Studies, 34(2), 9-36.
    47. Lambton, A. K. S. (1988). Continuity and Change in Medieval Persia. I.B. Tauris.
    48. Lockhart, L. (1958). The Fall of the Safavi Dynasty and the Afghan Occupation of Persia. Cambridge University Press.
    49. Mazzaoui, M. M. (1972). The Origins of the Safawids: Shi’ism, Sufism and the Ghulat. F. Steiner.
    50. Melville, C. (Ed.). (1996). Safavid Persia: The History and Politics of an Islamic Society. I.B. Tauris.

    Bu kaynakça, “İran ve Pers Kaynaklarında Türkler” konusunu kapsamlı bir şekilde ele alan makalenin dayandığı temel kaynakları içermektedir. Listede yer alan eserler, konunun tarihsel, kültürel, dilbilimsel ve siyasi boyutlarını farklı açılardan incelemektedir.

    KingKong cevapladı 1 ay, 2 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar
  • 0 Yanıtlar

Üzgünüz, yanıt bulunamadı.

Cevaplamak için giriş yapın.